Cuma, Ocak 19, 2007

nasıl unuttum

hehe aşağıdaki yazıda izlediğim filmlerden bahsettim ya iki tanesini yazmayı unutmuşum. sonradan aklıma geldi.

birincisi little miss sunshine, eğlenceli hoş bir amerikan bağımsızı kendisi. çocuk güzellik yarışması için cümbür cemaat yollara düşen bir aileye konuk oluyoruz. başarılı

diğeri de nancy meyers ın sanırım adını doğru yazdım, the holiday i. diğer fimlerini (what women want ve something's gotta give) beğenerek izlemiştim, eğlenceli yapımlardı. bu da güzel. eğlenceli kate im oynuyor daha ne :)

bu kadar

Perşembe, Ocak 18, 2007

.vay be.

vay be yi okuyanlar hemencecik avea-oh be reklamlarını hatırlayabilirler. sakıncası yok. vay be yazar yazmaz " oh be gibi oldu bu be" dedim içinden. neyse. ciddi ciddi uzun zamandır blogcuğumu doldurmamıştım. arada sırada girip birşeyler okumak isteyenler bile artık uğramıyordur eminim ki. sağlık olsun.

bugün günlerden perşembe ve ben bir aksilik olmazsa evime gideceğim. öyle umuyorum en azından. bir ay kadar ortalarda-ortamlarda gözükmeyeceğim. bundan evvel birşeyler yazmak istedim nedense.

o kadar uzun zaman geçmiş ki buraya ciddi ciddi birşeyler yazmayalı. garipsedim bunları yazarken ki durumu mu. bir çok olay oldu hayatımda demek isterdim ama ciddi hiç bir değişiklik yok ve olmayacak ta.

güzel filmler seyrettim- kötü filmler seyrettim. iyi müzikler dinledim. kötü müzik dinlemedim :)
yok yok bir iki tanesine maruz kalmadım değil. bi tanesi barbi misin magazin güzeli gibisinden bir nakarata sahip olan enteresan bir şarkıydı. şarkıdan geçtim klip rezaletti. bir de imparator diye bi adam çıkmış. o daha bir garip.

little children, perfume: a story of a murderer, art school confidential, devil wears prada, children of men, find me guilty. bunlar son zamanlarda izlediklerim. art school confidential ile find me guilty abartılacak filmler değiller. lakin

children of men: alfonso cuaron filmi kendisi. bilenler "ananı da" ve hayri pıtır ın 3. filminden hatırlayabilirler. ben hayrı pıtır filmlerini sevdiğimden ki 3. sü bayaa bir iyiydi, merak ettim bu filmi. uzun zamandır aklımda oldugu için ilk fırsatta edinip izledim. senaryo biraz zayıf kalmış amaaaaa film güzel. çekimler ve de teknikler arika. belgesel tadını yakaladığımız bir iki sahne var ki adamın ağzı açık kalmıyor değil. hoş sürprizleri de barınıdıryor olması ilgi çekmiyor değil.

little children: çok merak edip izleyemediğim "in the bedroom" filminin yönetmeni tarafından çekilen bu film. küçük çocuklardan bahsediyor, her ne kadar büyümüş olsalarda. çok başarılı bulduğum bu dramı fırsatını bulan herkesin izlemesini tavsiye ederim. oyunculuğunu beğendiğim, 4 kez oscar a aday olan ama henüz alamayan kate im ise döktürmüş bu filmde yine. bu sene de oscar a aday olabilir, belki alır da belli mi olur...

perfume: a story of a murderer: patrick süskind di sanırım bu romanın yazarı. 2 sene önce okumuş ve çok beğenmiştim. ardından filmini çekildiğini, üstelik bu taşın altına elini koyanın tom tywker olduğunu duyunca heyecanlanmadım değil. henüz vizyona girmedi lakin divx formatında kaliteli cd si bulunabiliyor. neyse film kusursuz koku alma yeteneğine sahip elemanımızın yediği haltları anlatıyor. her kitap uyarlamasında olduğu gibi kitaptan alınan tad bu filmden alınamaz ama kitabı okumayanlar için film çok iyi sanırsam. ben beğendim açıkçası. olabildiğinde karakterin içinde bulunduğu durumu yansıtmayı başarmış tom.

devil wears prada: aylar önce fragmanını izleyip hımmm dediğim bu filmi de izledim sonunda. meryl streep in döktürdüğü ki kendisi golden globe u da aldı, eğlencelik bir film. moda filmi sanılsa da aslında sektörün ne menem bir şey olduğunu gözler önüne seriyor. kendini elbise almaya adayan bayanlar seyretmesin, dibleri düşmesin. komik bir film...

entel-dantel faaliyetler dışında her zaman söylediğim insan ilişkileri-davranışları-hal ve de tavırları üzerine ahkam kesmeyeceğim. her gün yeni birşeyler öğrenebiliyor insan. bilgi sınırsız. insan oğlu dipsiz. nerden ne çıkacağı belli olsa da, bunların gerçekleşip sizin görüşlerinizi kanıtlaması, sizi desteklemesi, kendine güveni arttıran önemli şeylerden bir tanesi....

belirtmeden geçemeyeceğim. iki haftada yediğim makarnanın, yumurtanın, patatesin, poğaçanın ve de lahmacunun haddi hesabı yok. kurudum gittim. bir tas çorbaya, bi pırasaya, kabağa hasret kaldım. eve gidince hayvanlar gibi yemek yiyeceğim. temiz bir evde, kirli bulaşıklar olmaksızın, eksiksiz gediksiz bir süre yaşamak istiyorum. anneeeeee sen bi denesin......

resimsiz bir yazı oldu. daha doğrusu ben resim eklemek istemedim. eklesem ne olcak di mi? okumak lazım....

Cumartesi, Ocak 06, 2007

izmir güzellemeleri











bi arkadaş izmire gitmiş, geldi de anlatıyor bayaa bi beğenmiş. anlatıyor anlatıyor bitiremiyor.. ilk fırsatta hep beraber bi gidip görelim diyorum