Perşembe, Eylül 28, 2006

daldan dala, daldan dala

aman da yine o sabahlardan biri. ramazan ayına girdiğimizden beri 05.00 dan erken uyudugumu hatırlamıyorum. siz hepiniz mışıl mışıl uyurken, uykunuzun son demlerinde dolanırken, ben uykumun gelmesi için, bön bön bu ekrana bakıyorum. "aman da gözlerim yorulsun, uykum gelsin" diye yapmadığım kalmadı. o siteye gir, bu siteye gir. kapat tekrar gir. chat kanallarına bir göz at. konuşacak adam bulama çık. yok olmadı gazeteleri hatmet(haşmet der gibi oldu, konuşma dilinde kulağa batmayan kelimeler yazıda neden göze batıyorlar-kör göze parmak sokarcasına-)(kraldaki çocuğa hala sözlük almadınız di mi?) köşe yazarlarına mail atsam mı? cevap gelir mi diye ikilemde kal(ikilem deyince de aklıma iklimler geldi, n.bilge ceylanın son filmi. acaba bahsedildiği kadar güzel mi? ben ondan ziyade kaderini bekliyorum demirkubuzun)

o değil de, yazdığımız maillere cevap veren köşe yazarlarını baştacı ederiz de, cevap vermeyene neden kin duyarız? eminim bir çoğumuz mail atmıştır okuduğu takip ettiği köşe yazarına. kimisi cevap verir, kimisi vermez. bize cevap vermeyenler kimlere ne sebeple cevap yazmaktadırlar. mail adresimizi mi beğenmezler misal: "nıch nıch şuna bak delisevdam@laylalaylalay.com buna ben mi cevap verecem,haydar dümen cevaplasın bunu" mu derler, belki de : "ay hayatım şu adrese baksana aristoben_sokratessen@eskiyunan.co.jp diye adres mi olur ya, güya entel takılıyo gariban halk niho hahahaha".... bunların halkın içinden, onların dilinden olanı var, bir de kime neye hitap ettiğini çözemediklerimiz(bunu ben değil bir gazete, reklamında dile getiriyor, tekneden balık ekmek yersen halksın, suşini lokantada çıbıklarsan bilmem ne).... ya da erkek yazarlar bayanların maillerine mi cevap yazarlar, altında kalmak istemeyen ""kadın"" yazarlar da erkek okuyucuların? ha sorarım size. misal neden oldugunu anlamadığım halde unisex kullanıma açık bir ismim var( alooo sonu er ile bitiyo, erkişi erkek manasında , kızlara güner ismi konmasın---üst kata yeni bir komşu taşındı, kadının adı güner) bir güzide köşe yazarımızla ki erkek, mailleştim bir iki kere. her yazdığıma cevap aldım ta ki son mailinde sorduğu: "merakımı mazur görün, isminiz güner, bay, bayan?" sorusuna ""elhamdülillah erkek"" diyene kadar. sonra sen köşene ben bloguma olduk. ayran içsek ne iyi olurdu. ayran dedim de en iyi ev yapımı ayrana şu şekilde ulaşılıyor. yoğurdu tuzla çırpıyorsun bayaaa. böle krema kıvamında ama cıvık krema, olunca yeterli miktarda suyu ekliyor çalkalıyorsun. harika oluyor, hani hazır ayranlar gibin....

" ahanda hava aydınlanıyor, benim uyuma vaktim gelmiş" der, tüyerim. yarın sabaha doğru başka saçmalıklarla burdayım....(sanki canlı yayın var, ben yazıyom sen ne zaman girersen o zaman okuyon..... uykusuzluk benim en vefalı yarim ;)

28 Eylül 1983

Ahanda malum gündeyiz. 2 saat oldu içine gireli lakin 5 kişiden mesaj geldi. Demek ki pek bir reklam olayına girememişiz. diğer bir deyişle .ıçımızı boşa yırtmışız. İlk hediyemi dün aldım. taaa izmirlerden geldi. hiç beklemiyordum halbuki :P çok sevdiğim bir insan sağolsun zahmet etmiş, bir hediye yollamış. burdan tekrardan teşekkür ederiz.Diğerleri uyumaaaaa :P
(ah ah geyik bir yana , bir yıl daha eklendi geçen ömür hanesine. ne olacak bu halimiz yaşlandık breah)

Çarşamba, Eylül 27, 2006

bir gol daha yedik

aman bana birşey olmaz demiyordum.....
gülben gibi yollarda kandıramazsın beni şarkısını da şakımıyordum...
yine olan oldu, açtık kapıları aldık içeri...
açmazsan olmaz, hayatın anlamı kalmaz....
söylemesen olmaz, sabah olmaz...
ama olan oldu yine, ağlarımızda bir top daha var...
yedik golü,canları sağolsun.....

anlar sonra gelen edit: köprü üstü-altından çok sular aktı geçti, köprü altı çocukları ıslandılar yeri geldi, yeri geldi aç kaldılar, yeri geldi vs vs diye uzatmanın manası yok... İyi ki yemişiz o gölü, yoksa şimdi böööööllleeeeee olmazdım. iki gözüm e sevgiler, saygılar ( bu ne la, çok formal-informal arası gitti geldik )

Salı, Eylül 26, 2006

sosyal tespitin ustasıyım, gözlerinin hastasıyım

nedir bu blog olayı? blogger olmak neden önemli? işimiz gücümüz yok mu?

ilk zamanlarda ki bu zamanlar 2 sene öncesine dayanır, bir arkadaşım vasıtası ile blog yazmak deyimiyle tanıştım. bir kaç yabancı blogu inceledikten sonra pek önemsemedim. bir nevi varolma çabası içindeki küçük balıkların oknayustaki çırpınışlarıydı blogger olmak (vay be ne cümle) herkes "ben de varım bu hayatta" demek için kendince birşeyler yapma zorunluluğu hissediyor olacak ki, çığ gibi büyüdü bu olay.msn messenger hesabı olmayana kız vermeyen babalar artık "ver bakayım blog adresini, bir göz atalım" diye damat aday adaylarını sıkıştırır oldu sanırım.

ben de varolma çabasındayım. ben de insanlara "bakın bende ne cevherler var" demek için farklı yollar denedim, hala da deniyorum. bu yapılan doğru mu yanlış mı onun muhakemesini yapamam, ama hepimiz "özel" olmak tanınmak sevilmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. son vukuat ise blog yazmak, blogger olmak...

çok çeşitli alternatifler barındıran bu alemde kimisi yediğini, içtiğini anlatıyor kimisi gittiği yerleri tanıtıyor, kimisi benim gibi saçmalıyor.... liste uzar gider, herkes değişik bir açıdan bakmaya çalışarak ilgi çekmeye çalışıyor sonuçta. bunun başka bir açıklaması yok. ama bu işin içinde de gerçekten saçmalamaktan geri kalmayan, kalamayan insanlar var

bu yazının yazılmasına sebep olan da bu. sonuçta kendi kişisel sayfamızda istediğimiz gibi atıp tutuyor, yazıp çiziyoruz. güttüğümüz amacı hasır altı etmiş, yazıyoruz. lakin bir site var ki beni benden aldı. "milliyet blog", milliyet gazetesinin internet sitesinde bir link. buraya üye olup, yazılarını milliyet gazetesi logosu altında blogluyorsun. ama o da ne? yazılanlar sayfanda yer almadan önce denetleniyor, sonra uygunsa sitene konuyor. burdaki gibi rahat değil. tamam buna eyvallah diyorsun emmeeee (dananın kuyrugu burda kopuyor) insanlar nasıl yazıyorlarsa anlamıyorum ama okurken kafayı yedirten cinsten yazılara denk geliyorsun....

başlıklar altında mizah yapanı da var, edebiyat eleştirileri yazanları da. hepisi senin benim gibi insan. işi gücü var. evi barkı varsa var. lakin bir kendini pazarlamaya çırpınış, bir ürününü sattırma politikası, bir kendinibilmezcilik, hıncallık, uluçluk (ekşiye selamlar)....

okunmuyor, okunamıyor efendim. sen ben gibi rahat insanlara hitap etmiyor oradaki blogcuklar. niyetlerini çok aşikar kıldıklarından yapaylık gözüne batıyor, kör göze parmak sokarcasına( bunu da kral tv de yeni vj lik yapmaya başlamış bi oğlana ithaf ediyorum, her klibi sunarken bu cümleyi kullanıyor gariban, biriniz atasözleri ve deyimler sözlüğü alsın şuna)

neyse velhasılıkelam milliyet blog berbat.....(bir de adamlar burdan seçtiklerini haftasonu ekinde yayınlıyorlar ( anladın sen onu) bir alın okuyun derim anlarsınız ne fecahat bir durumdayız..

Pazartesi, Eylül 25, 2006

Güllaç




Favori datlım. Keşke ramazan ayı dışında da yiyebilsek dedirtiyor. ahhh ahh nerde o eski ramazanlar geyiğini ilerleyen günlerde döndürecem....

Pazar, Eylül 24, 2006

ankara ankara güzel ankara

ahanda ankara dayım artıkın. yeni sezon başladı. yedi gün 24 saat canlı yayında bu ekranda :P

bir de herkesin ramazanı mübarek olsun.....

Çarşamba, Eylül 20, 2006

minimasal - bölüm 2

masallar hep ana karakter üzerinden anlatılır. gelin biz bir değişiklik yapalım ve bu masalı bütün kahramanları üzerinden anlatalım. sıra gözetmeksizin herkesin hikayesine göz atalım. onların dilinden dinleyelim...

kendini arayanı bulmak için çıktı yola. beklendiğini hissediyordu ama kiminle karşılaşacağına dair bir fikri yoktu. hayatlarını değiştirebilecek gücü birbirlerinden alabilirlerdi. ortada bir plan yoktu ama ya işler yolunda gitmezse diye endişe duymaktan da çekinmiyordu. hayatına girenlerden hiçbiri onu beklemiyordu. kimisi gözlere döktü bunu kimisi seslere. en az acı vereni kağıda karalananlardı. acıtıyor ama ne bakışların ağırlığını taşıyor ne de sesin gerginliğini....

uyandı. hiç bir beklenti taşımayan güneşin ilk ışıkları yeryüzünü aydınlatmaya başladığında, yatağında doğrulmuş, kendini güne hazırlıyordu. bir kere bile güneş ondan erken uyanmamıştı. her zaman güneşi gerisinde bırakmakla övünürdü. övündüğü diğer bir özelliği ise, unutmamasıydı. hiç-bir-şeyi unutmazdı. en küçük ayrıntılar bile aklındaydı her zaman.

o günle ilgili bilmediği birşey vardı. tesadüfler değildi belki, ama bir plan vardı onlar için hazırlanan.... ve ne olduysa o gün oldu....

Çarşamba, Eylül 13, 2006

minimasal- bölüm 1

aramaya başlayalı çok olmuştu. belki diye diye nerelerde , ne zamanlarda gezmişti. her insanın yapacağı gibi bulduklarıyla yetinmeyi bilemedi. "o" na ulaşacağına dair olan inancı gün geçtikçe kuvvetleniyordu ama elindekilere bakacak olursanız ne kadar ümitsiz bir durumda olduğunu görebilirdiniz.
evvel zaman içinde diyerek başladığı bir günde, yataktan her zamanki enerjisi ve ataklığıyla kalkmadı. kalkamadı. işte o zaman anladı ki, bu zamana kadar kendini kandırmıştı. boşu boşuna yıllarını "o" nu aramakla geçirmişti. ve o sabah masala son vermeyi düşündü. aslında düşündü denemez bu durum için. bıktı her gün sayfaları doldurmaktan. sonu olmayan masalların pek çekici gelmeyeceğini biliyordu ama bir sona varacağına inandığı masalı bitirmeden yarım bırakmanın vakti gelmişti. son bir şans vermeyi uygun gördü "o" na, onu aramaya. yorgun bir şekilde kalktığı yataktan, sahte bir hareketlilikle güne kucak açtı. kolları kısa olduğu için fazla bir şeye sarılamadı. sıcaklığını hissetmeden yakın tuttuğu şeylere baktı. birden kuvveti kesildi kollarının ve düşüverdi sarıldığı şeyler. düştüklerinde kırılmadılar. kırılsalar bile bir önemi yoktu artık.

"her masalda olduğu gibi, bütün ümitlerin tükendiği anda çıktı karşısına.tam herşeye bir son vermek isterken buldu onu. ama böyle sonlar masalın mutlu bitmesi demek değildi galiba"

gökten üç elma düşmek bilmedi. düşecekleri malum ama ne zaman düşeceklerini kestirmek zor değil. masalın anlatıcısına sadece anlatmak düşer. yaşanacaklar kahramanlarımıza kalmış

Pazar, Eylül 10, 2006

28 Eylül'e 18 Kala

bundan sonra her nete girdiğimde bu geri sayımı yapacağım. Ömrümde ilk kez yüzsüzlük yapıyorum bakalım ne olacak...... adres vereyim isteyenler için: 2. yurt 303 odtü :P

Comment yazamirem

yani gençler ben bi akıllılık ettim beta blogger oldum . ama bu zıkkım standart bloglara comment yazdırmıyi. yakında diyi soon diyi. bekliyorum yoksam sizlere ne commentler yazacam görün....

The Illusionist



Abi taa vahti zamanında ben bunun fragmanını rutin apple.com ziyaretimde görmüş, beğenmiş aklımın bir ucuna kaydetmiştim. Fırsat bulup dün izleme şerefine nail oldum ama memnun muyum? Pek sayılmam. Bir kere telafuz felaket. ne yapmışlar anlamadım. papaz ingilizceyle çek işte. alaman aksanı vermeye neden kasıyon her mer? daha sonra her malak amerikan izleyicisi anlasın diye filmin sonunda ahanda bak biz bunları ettiydik de ondan böle şöle oldu diye açıklama flashback felan bunlar artık adamı boğuyor be. madem sihirbaz filmi çekiyorsun, sırrını bizle paylaşma hemşerim. büyüsü saklı kalsın. acep ne işler döndü breh breh diyelim. merakla çıkalım salondan. Ama yine de idare eder bir filmdi. edvırt oynamış gene, ama ben karıyı beğenmedim :P

Cumartesi, Eylül 09, 2006

amca sensin gibi de sana.....


ben amca gibi değilim kardeşim. az biraz kilolu olmak amca mode on mu demek illa ki. göbek olmalı mutlaka her erkekte. göbeği olmayana erkek dimem ben zati......

Perşembe, Eylül 07, 2006

kızılay şşııırrrrr

evet kızılay şırrrrr. nedir değildir anlatam iki kelimeylen. şimdi efendim 2 gündür ankara da bulunmakla beraber kızılayda da zaman harcamışımdır. ilk seferinde kulağıma çalınan şıırrrr şşarrr seslerini algılayamamakla beraber sesin geldiği yeri de tespit edememiştim. bugün ise özgüllen gezerkene önünden geçtiğimiz bir adamın elindeki bir şeyi havaya atarak bu sesleri çıkaran şeyi sattığını gördüm ve noluyo lan dedim. meğerse bu yeni çıkan stres atma ürünü imiş. lakin başarılı mıdır değil midir bilmem ama o şşııırrşaarr sesi bile stresi olmayan bir adamı bile strese sokacak kadar rahatsız edicidir. daha neler göreceğiz bakalım. buna para veren var mı la?

Çarşamba, Eylül 06, 2006

bodoslama ankara

ne oldu ne bitti anlamadım ama ankara dayım. ne zaman geldim nasıl geldim noluyo ne bitiyo anlamadım yahu. sabah kalktım işe gittim geldim. yemek yemeden yola koyulma kararım verilmişti bile. hayat bu insana ne getireceği belli olmuyor

Pazartesi, Eylül 04, 2006

Hobarey



Eylül ayına girmişiz ben bunu kutlamamışım. Oldu mu yani yetersiz veri? Ha oldu mu? Olmadı... nıch nıch. Eylül ü çok severim canlar. Sonbahar müjdecisidir. Serin ve de ılıktır ( ikisi birden nasıl oluyor demeyin bana oluyor) 28 Eylül ü içinde barındırır felan yani (bu sene ciddi doğum günü hediyeleri bekliyorum, kitap mitap istemez, evde koyacak yer yok annemle papaz eylemeyin beni....)

Pazar, Eylül 03, 2006

Exchange Father

babasından memnun olmayan bebeler için geliştirilmesini proce olmaktan çıkarılmasını istediğim bir uygulama. babalar çarprazlama değişsin, kıymetleri bilinsin...... değişiklik olsun

Cuma, Eylül 01, 2006

amanın...

nedir ne değildir diye merak etmenin iyi bir şey olmadığı deneyimler sayesinde bir kez daha ispatlanmıştır. durmadan ispatlanan başka şeyler de mevcut hani....