Çarşamba, Kasım 29, 2006

Otrada Kuyu Var Yandan Geç


İnanılmaz ama Gerçek (sanırım)

yok be başlığa kanıp aldanmayınız. altı üstü haftalardır yazmadığım aklıma geldi blog sayfasına. neden yazmadım bilmiyorum. anlatacak olay! olmadı da ondan sanırım. festival hezimetinden sonra insan içine çıkacak yüzüm olmadığından, hayatımı yurt odasında, bahalarda geçirmeye başladım. aa dur len. hayatımın en ebleh haftasını geride bıraktım. anlatmadan olur mu. bilenler bilir ( ki kaç tane okuyan biliyor orası muamma, ki en muamması kaç kişi okuyor la burayı toplasan 3 ü geçmez- biri de ben,m- yazdıklarımı okuyup "hehe ne komik herif len bu bayaa da iyi yazmış hani" deyip duruyorum iyi mi? iyi değil şizofren) LOST. hatta LOOOOOOOSSSTTT derim ben. sağda solda reklamlarını görmüşsünüzdür lost lost deyü. manyak bir dizi bu kardeşim. 2 sene önce çıkmış. millet hastası tabii. ben anlam veremiyordum bir insan bir diziye nasıl böyle bağımlı olabilir diye. neyse bir kaza eseri elimize geçen bölümleri ki 2 sezon ve 3. sezonun 6 bölümünü içermekte izledik. ama ne izleyiş. ben anlatayım. ilk sezonun ilk 12 bölümlük dvd si elime geçti öncelikle. aldım bir oturuşta hepsi bitti. ne oldu ne bitti anlayamadım. 12x40 dakika boyunca esir aldı beni. sonra yana yakıla geri kalanları ele geçirmek için çabaladım durdum. her oturuşta 2-3-4 bölüm diyerekten izledik ( bak farkettiğin üzere biz zamirine geçtim. izledik yani. evdekileri de lost manyaa yaptım sayılır- tabii bahadır hariç düzenli izleyen çıkmadı - erhan geriden takip ediyor- geri kalanları arada sırada bakıp "ee bu ne şimdi?" diye bize soruyor vs) sonra bir oturduk 4 kişi, 11 bölüm izledik ardı sıra, peşi peşine. manyaklık bununla kalmadı çünkü elimizde 2. sezon finali ve 3. sezonun gösterilen bölümleri yoktu. ben bi koşu onları da aldım. bir oturuşta onları da izledik. bitti. bitti ama izlemeler bitti. sonrası daha feci. losttan başka birşey konuşmaz olduk. gördüğümüz adamları "aha lan locke a benziyor" "olm bugün dolmuşta bir kız gördüm aynı kate üff" gibisinden benzetmelerle rüya aleminde geziyoruz. o yetmedi gerçekten rüyamda da gördüm iyi mi. ayrıntıya girmiyorum çünkü atalarımız suya anlat demiş :)

Perşembe, Kasım 16, 2006

Cumartesi, Kasım 11, 2006

bu ne ya


kuzum, kızılaya inmek bizler için bir nimet( ekmek gibin su gibin, yere düşünce 3 kere öp alnına koy öle ye) akşam üstleri zabıtalar evlerinde oturduğu için, sokaklar seyyare satıcılardan geçilmez .ne ararsan var. mevsimine göre kıyafetler, eski kasetler - kitaplar, ekmek arası bağırsak (biz türkler ona kokkereç diyoz- şarkısı da var kookkk kooo reç kokkoo kokkkooo) midye dolmalar vs vs vs. son zamanların modası da perfume testırları. 3 denesi 5 ytl den satışa çıktılar. böle küççük şişelerde, para verip alanlara oha dediğimiz parfümlerin numuneleri var işte. neyse akşam üstü halime kızımız ( ki kendisi ile akşam üstü kızılayda yürüyerek 5 dakikada aldığımız normal yolu yarım saatte tamamlayamayız, nerde seyyare var tezgahın dibinde halime) testırcının dibinde durdu. "ay bakalım güzellerse alırız" deyü. biz de 3 kişiyiz. 3 denesi de 5 ytl ya. neyse bu iki tane erkek bir dane de kız testırı aldı (güya!!!) sokak aydınlatmaları yeterli olmadığından (büyükşehir uyuma , yol yapacağına geceyi gündüze çeviren aydınlatma yap) ve ben de grip başlangıcında olduğumdan ( ki burnum tıkalı, dışarı çıkarken de gözlüğümü yanıma almıyorum nalet olsun) bana hediye edilenin ne olduğuna dikkat etmedim. eve geldik yarım saat önce. dedim kokuma bakayım döküneyim. misler gibi kokayım. ama o da nesi??? mademoiselle : ki kendisi benim bildiğim evde kalmış, evlenememiş fransız bağyanı demek. diğer bir deyişle ise chanel no. 5 tan sonra gelen ikinci anne parfümü imiş.(sözlüğün yalancısıyım) saol halime. çok güzel bir seçim :) o değil de ben bunu dökündüm biraz kızılayda. meğersem o iflaz olmaz yakıcı erkek bakışlarının sebebi buymuş. bende ne diye bana bakıyorlar diyodum.....

Cuma, Kasım 10, 2006

festival on wheels - son gün. ben kapadım festivali :P

bitti efendim. oldu da bitti maşallah. dolu dolu bir festival yaşadım bu sene. bugün de iki film izledim. birisi "ben buradayım" isminde, annesinin kabul etmediği bir çocuğun sokaklarda tek başına verdiği yaşam mücadelesine konuk etti bzileri. diğeri de "emret patronum". trier in son filmi. komedi -dogma filmiydi. ben beğendim güzel. uzun uzun yazmak isterdim ama heç halim yok. öle işte

Perşembe, Kasım 09, 2006

festival on wh..... amaann ne festivali sen olaya gel

kuzum bugünde seyrettim film milm ama ne anladım. anladım bişiler de kalmadı uçtu gitti. bir kaç kişinin bildiği üzere festivalin olduğu sinemada büfede çalışan bir hanım kızımız vardı. salı gün ilgimi çeken... sonra bugün dedim ben konuşmalıyım bunlan (bak bak medeniyetler üstü cesarete bak) fakat o da nesi kız bugün çalışmıyor( iyi ki de çalışmıyormuş) sonra akşam üzeri gireceğim film içün çalıştığı büfenin orada oturdum. bi de baktım benimkisi( ne seninkisi o -ki eki nerden çıktı a salak!) orada oturuyor. çalışmıyor ama orada çalışan kızın(ki beni bitiren kızdır) yanında oturmuş muhabbet ediyor. dershaneden çıkmış, sınavdan(hı hı telekulak, oturdum dinledim bunları yandan yandan) sonra bir iki gözlerin denkleşmesi felan. ben de nerde o cesaret gidip bi selam asl diyecek.... neyse bu kalktı gitti. bende tek başıma oturuyorum. o sırada bahadır geldi. dedim abi kız az önce burdaydı ama gitti. sonra dedim ben şuna mı (şu dediğim beni bitiren kız) sorsam nedir olay diye? gazı alan ben (ule baho yaktın benü) gittim büfede çalışan kızla konuştum. tam metin aşağıdaki gibi olmasa da, gerçeğe yakındır:
-merhaba(yeşiller ben)
-merhaba
-birşey soracaktım???
-buyrun...
-yarım saat önce yanınızda oturan kız arkadaşınız yarın çalışacak mı burada?
-evet(manalı bakışlar)
-ne zaman acep?(giderek kızaran bir yetersiz veri)
- neden?(ölümcül ve de beklenen soru, cevabına çalışmıştım ben bunun yaaaa)
-hımm sence neden?(neden der demez hafif bir göz kırptım ne manyaklığıma geldiyse denk. salak playboy musun da göz kırpıyon hafiften)
- hoşlandın da ondan soruyon...(kızımız çok zeki çıktı...)
-evet öyle oldu(böle de dememiş olabülüüürüüm)
-ama onun erkek arkadaşı var(nah burada yüzümü görecektiniz........)
-ne zamandır var(soruya bak ya. bi de akıllı geçinirsin veri.... senden daha iyisini beklerdim. ne yani 2 hafta dese "ha iyi bunlar ilerletmeden ben araya gireyim" mi dicektin)
-uzun zamandır var(işte ölümcül darbe)
-peki kolay gelsin iyi akşamlar(efendiyim ama haaa! imajı çizer kaçarım)
-saolun(bu da efendi, hoş ta biraz. buna mı yazılsaydım şöyle;neyse sağlık olsun[bunu dedim bi yerde ama nerde] senden naber* sende var mı bişiler" diye mi sorsaydım)

aman neyse. ömrümün ilk denemesinde baltayı daşa vurduk. balta sağlam. sıradaki gelsin hele :)) hehe (açıldım ya ben. yerimde duramam artıkın)

Salı, Kasım 07, 2006

festival dışı - iklimler


kısa film kuşakları arası zamanı değerlendirmek için bir filme gireyim dedim. lakin zamanları uymuyordu. daha sonra bi baktık (baho da geldiydi sonradan) ikinci kısa film seansları için bilet kalmamış. bizde ne edek ne yapak dedik. çünkü ben bir 3 saat sonra filme girecektim ve geri dönüşüm zor olacaktı. iklimlere girek la dedik. iklimlere girdik. iklimlerden çıktık. n.bile ceylan filmi işte. bir adam, bir kadın, bir ilişki. ve olaylar gelişir.... her filmde olduğu gibi.... güzel filmdi. beyendim yani. tavsiye olunur.

festival on wheels - yetersiz veri nin 2. günü



bugün ise sizlere shut up and shoot me isimli güzide eserden bahsedeceğizdir. kendisi çek cumh. de çekilen ingilizce bir film. konusu ise ; tatil için geldikleri prag da , başlarına kötü bir kaza gelen çiftten geriye kalan beyimiz, otel tarafından kendisi için görevlendirilen şöferden katili olmasını istiyor. öldür beni al paranı dediği şöfer ise bunu ilk seferde beceremiyor. beyimiz ise otelden çıkartıldığı ve gidecek yeri- tanıdığı kimse olmadığı için şöferin başına musallat oluyor. çünkü parasını verdiği işi bitirmesini istiyor. ve olaylar gelişiyor. neler olmuyor ki. türü komedi olan bu filmde yer yer ah ah vah vah da diyebiliyorsunuz. o sizin insanlığınıza kalmış :P


filmimizin künyesi:




kapa çeneni ve vur beni - steen agroingiltere


çek cumhuriyeti 2005, 35mm, 86', renkli


oyuncular: Karel Roden, Andy Nyman, Anna Geislerov


ödüller: En İyi Film, İzleyici Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu Cherbourg-Octeville İrlanda ve İngiliz Filmleri Festivali


İngilizce olarak Prag'da çekilen bir kara-komedi. Tatil için geldikleri Prag'da, karısı üzerine düşen bir heykelin altında ezilip ölen bir İngiliz turist, hayatta kalması için hiçbir neden olmadığını düşünerek kendisini öldürmesi için şoförlüğünü yapan adama para önerir. Adam parasızlık nedeniyle bu teklifi kabul eder. Ancak bu garip ikili zamanla ölmenin de öldürmenin de ne kadar zor olduğunu anlayacaklardır.

Pazartesi, Kasım 06, 2006

festival on wheels- birinci günü yetersiz için




arkadaşlar bilenler biliyor, bilmeyenlere söyleyelim. Ankara da gezici film festivali var bu hafta... Bendeniz de eksik kalmıyorum her zaman ki gibi. Bugün ilk filmimi seyrettim. Orjinal adı En Soap, ing versiyonu ise A Soap. kısaca bahsetmek gerekirse ; sevgilisinden ayrılan hanım kızımız yeni bir eve taşınıyor. Kenar mahallelerden biri olduğunu sandığım bu yeni evinde taşıması gereken bir yatak var ve bu yüzden alt komşusundan yardım istiyor. alt komşumuz ise travestinin biri. ameliyat olmak için izin kağıdını bekleyen, dikiş dikebilen ve evine arada sırada gelen erkeklerin fermuarlarını tamir eden :) bir insan. dakikalar ilerledikçe, hanım kızımız ile ne olduğundan emin olmayan alt komşusunun ilişkileri gelişiyor, derinleşiyor.... izleme şansını bulabilen şanlı kişiler olur diye anlatmıyorum pek fazla. ama ben beğendim. 1 de 1 yaptık bakalım bu festivalde şimdiden. güz film şenliğinde 3 de 1 yapmış( evet evet üçün biri) olduğumdan çok merak ediyorum diğer filmleri. umarım hepisi güzel çıkarlar. neyse aşağıda filmin künyesi var bir de yönetmenin ağzından filminin içeriği....



----------------------------



sabun köpüğü - en soap - pernille fischer christensendanimarka,



isveç 2006, 35mm, 104', renkli,



oyuncular: Trine Dyrholm, David Dencik, Elsebeth Steentoft



ödüller :En İyi İlk Film, Gümüş Ayı - Jüri Büyük Ödülü Berlin • En İyi Erkek Oyuncu Transilvanya • Night Dreamer Ödülü Nat Film Festivali • En İyi İlk Film Trondheim • En İyi Oyuncu, Sanat Filmi Büyük Ödülü Slovakya Sanat Filmleri Festivali



-------------------------------



Seksi bir kadın düşünün. Nasıl görünüyor? Şimdi seksi bir adam düşünün. Nasıl görünüyor? Şimdi ikisinin ruhlarını değiş tokuş edelim. Ve âşık olsunlar. Birbirlerine. Ya kadın ve adam artık tek cinsiyetli varlıklar olarak tanımlanmak istemiyorlarsa? Böyle bir durumda, aşk ve erotizm oyunu nasıl görünür? Belki de bir pembe dizide olduğu gibi görünecektir. 'İlk uzun metrajlı filmim. Cinsellik ve aşka odaklanmaya çalışıyorum. İnsanın kalbine girmeye, duyularımızla düşünmemizi sağlamaya çalışıyorum. Size dürüst bir film sunmak istiyorum'. Pernille Fischer Christensen

Cuma, Kasım 03, 2006

bazı zamanlar

hani olurya arkaya yaslanırsın, gözlerini kaparsın ve çalan şarkıların içinde kaybolursun. aha da ben şimdi onu yaşıyorum. ara verdim iki sn yazayım bunu diye. keane- is it any wonder? nancy sinatra- let me kiss you, morrissey- you have killed me ve let me kiss you bir de please let me get what i want. acaip havamdayım. dikkat uçabilir...

Perşembe, Kasım 02, 2006

yollar kavşak, toplum yavşak

bu söz bana ait değil. dolmuş sırasında beklerken tanıştığımız bir abinin( ya da amca) nın sözü. dolmuş sırasında beklerken suatımla konuşuyoruz ve bu abi arkamızda bekliyor. arada laf atıyor kendi kendine konuşuyor idi. döndük muhabbete ortak olduk. midye satıcısının reklamları üzerine açılan sohbet, abinin ""girin de ekşisözlüğe bakın , orda yeterli bilgiyi bulabilirsiniz"" demesiyle ilginç bir hal aldı. ben hala gülmekteyim bu arada bu duruma :))) sonra dolmuş içinde de sohbete devam ettik. müsteşarlık kadrosunda görevli bu abimiz, senden benden biri :)) herşeyle ilgisi var neredeyse... edebiyat, sanat, politika, tarih... ne ararsan var.... yol sırasında bizlerle başlıktaki mısrasını paylaştı. anlattı da anlattı. ben böyle dolmuş muhabbeti görmedim arkadaş. buradan o abiye sesleniyorum. her dolmuş yolculuğumda yanıma otur sen :)))

A Place In Time


efendim bu bir şarkıdır. ne yazık ki 00:59 sn dir. the 4400 (foootifoo handrıd) dizisinin jenerik müziğidir. dizi bile sırf bu şarkı için dinlenebilir(doğrusu izlenebilirmiş. editörümüze teşekkür ederiz ). iddialıyım... niye mi bu yazıyı yazıyorum? şöyle ki netten yarım saat önce indirdim şarkıyı ve durmadan dinliyorum. artık bir iki gün bu şarkıyı mırıldanır gezerim....

Çarşamba, Kasım 01, 2006

CNBC-e Kasım'06

belirtmeden edemeyeceğimdir. dergimiz bu ay family guy çıkartmaları veriyor. çok güzel değiller ama hiç yoktan iyiler. bunlar o çıkartmalar değil emme resim de eklemek istedim

İstanbul

Uzun zamandır niyetlenmeme rağmen geçen haftasonuna kısmet olan İstanbul ziyaretimden bahsetmek isterim. Ha gittim, de gittim derken haftasonu kendimi İstanbul'da buldum. İlk günümü hep merak ettiğim Eminönü yarımadasında geçirdim. Tabii bütün mesafeleri yürüyerek katetmiş olmam beni yordu ama yorulduğuma da değdi hani. Gülhane parkını, ayasofyayı,sultanehmet camiini gezdim, gördüm ve de yerinde inceledim. gerçekten de güzel yapıtlar. yalnız oralarda dolanırken Türk'ten çok ecnebiye denk gelmem de beni şaşırtmaktan ziyade üzdü. Yani eminim ki o bölgeyi Türk insanından daha fazla ecnebi ziyaret etmiştir.



Taksim de çok dolandım, bir aşağı bir yukarı. hadi şurayı da gör burayı da gör diye diye altını üstüne getirttiler sağolsunlar. neyse efendim. pazar gün ise şişli- mecidiyeköy hattında arkadaşla kiralık ev aradık. bu sayede de oraları tanımış olduk. cevahir mi ne büsbüyük, bümbüyük,büpbüyük bir alışveriş merkezi var. ona da girmiş bulunduk. gezdik tozduk. sonra hadi birşeyler yiyelim dedik. gittik zar zor boş masa bulduk. oturduk. en ucuzundan kfc dan birşeyler aldık yiyoruz. arka masamızda oturan 3 hanım ve bir bebeğin geçmesine izin verdim sandalyemi kenara çekerekten. kadın döndü ve teşekkür etti. bende ne önemi var yahu dedim. sonra kadın döndü " bir şey söylemeden edemicem" dedi. ben ve arkadaşım meraklı bakışlarla kadını süzerken o bize yediğimiz şeyin kaka cıs olduğunu, kendisine gelen bir mailde etin üretim aşamasını gördüğünü ve artık yemediğini belirtti. sonra çekti gitti. ben içimden geçeni arkadaşımla paylaştım. onunda aklından aynı şey geçmiş o da şudur ki : kadının bize "ya bilmem neye çok benziyorsunuz" ya da "ay çok sevimli yakışıklısınız " demesi idi. kursağımızda kaldı. hem kendisi de mcdonalds tan yemişti. onun yediği çok sağlıklı ya. peh

neyse efendim. dün de nişantaşına gittim. gitmez olaydım. o ne öyle. felaket. ivrenç yaneeeeee.... ortamlara akan gençler, ne oldum manyaa insanlar falan yani... anla artık...
aman öle işte. azbiraz bahsettim daha ne inciler yakaladım.onlar da gelecek bölümlerde