Perşembe, Mart 29, 2007

Nerede Bu ODTÜ lüler

Demirel amcam sormuş, ben de cevap veriyorum...

Aha da burada!!! Eee ne olacak şimdi? Ne yapmam lazım?

Hebe Hübe Kem Küm

Çarşamba, Mart 28, 2007

aha da ne buldum

şunu buldum. bundan sonra her yazdığımın altına hebe hübe kem küm ü de ekleyecem. bi farkımız olsun ayol hahahaha

hebe hübe kem küm

şimdi az önce aşağıda noluyo başlıklı bir yazı yazdım sonra altındakinin tarihine baktım. arada baya fark var. unutuyor muyum ben yazmayı diye düşünüyorum bazen. yani ne heveslerle açmış idim bu blogu. herkes okuyacak, yorumlar yazacaktı vs vs vs. yalan lan. okuyan toplasan 3-4 kişi (biri de ben) ki ben bile yazdıktan sonra pek okumuyorum ne saçmaladım bu sefer diye. millet haklı arkadaş. ben okumuyorum başkaları neden okusun. o zaman şöyle yapıyoruz. önce kendimiz okumaya başlıyoruz. daha sonra okunmasını teşvik amaçlı " ayşe bak ne yazdım eki eki mutlaka oku" ya da "fw: ay çok komik mü he he" diye msn messenger vasıtası ile ya da mail yordamı ile müşteri çekmeye çalışıyoruz. evet evet. hem bak burayı okuduktan sonra 3 kişiye daha bahsetmezsen bu blogtan; netin yavaşlayacak, metin size komşu olacak, zeki uzaktan bakacak, dileklerin çevrim dışı olacak gibisinden tehditleri de savuruyoruz. işe yaraması için de öncelikle kızları hedef seçiyoruz. bu "3 kişiye yollama olacaklardan sorumlu değiliz" içerikli mailler en çok onları keklemekte hehe.
hebe hübe kem küm

Noluyo?

ne olacak kar yağıyor. kitabın içine gömülmüş "hımmm 14 şurdan gelmiş demek ki, hımmm böyle bağ mı olur lan, hımmm p yi kaç alıyorduk asımpshsımmss" diye debellenirken camdan dışarı bakmak sureti ile Ankara ya kar yağdığına tanık oldum. saatlerimiz 02,40 küsürleri göstermekte iken. böyle de züprüzleri var ilimizin. beklenmedik bir zaman da - yeniden kar kapımızda ahhh - bu ne tatlı bir yağış - aman yine aynı aynı heyelan... diye mırıldanmaya sevk ediyor insanı. artık duymaktan bögh getiren küresel ısınma bizlere böyle heyecanlar da yaşatacaksa olmasın arkadaş. ormanda dolanırken bugün (hee ormanda) tomurcuklarını açmış kendini bilmez ağaçlara soğuk kar etkisi yapacak bu yağış. patır patır dökülecekler zannımca. yaz gelecek aman şeftali yok, kayısı yok, kiraz yok yok yok diye zamlı zamlı yiyecez meyvaları. açmasın çiçekler, dökülmesin meyveler yahu (BAK GÖRDÜN MÜ Bİ MEYVA DEDİM Bİ MEYVE NE KADAR KARARSIZ, KENDİNİ BİLMEZİM) Öyle işte canlarım ciğerlerim. gecenin yarısı böyle malaklanıyor insan. sen beni sabaha karşı görecen bazı mevsimler. bi açılmalar bi saçılmalar. kapı gıcırtısına oynayacak kıvama getiriyor insanı gece ve sessizlik.

Salı, Mart 13, 2007

Wanted


evet efenim wanted. mealen aranıyor. hem de deliler gibin. ne mi? ne olacak boyu boyuma huyu huyuma bir bağyan. ama son 2 günlük sohbetlerim ışığında kendisine bir sıfatı daha layık gördük. mutlak suretle "şeftali kokan" olmalı. şeftali gibin mis gibin kokan bağyan. çevrenizde şeftali bahçelerinde seke seke dolanan kızlar varsa , bunlar benim boyumda , üstüne yetmezmiş gibi bir de huyumdalarsa ne yapıyoruz? yetersiz veri ye bir haber ediyoruz. rica ediyorum ciddiye alınsın (benlen gönül ilişkisi kurmaya meyilli hoş kızlarımız da beni elde etmek için bir gizemi daha çözdüler, girip çıkın şeftali bahçelerine, dökünün şeftali esanslı perfume leri yanımdan geçin. mutlaka ki dikkatimi çekeceksiniz....)

Cuma, Mart 09, 2007

dayanamıyorum

uykusuz zamanlarımın yegane eğlencesi olan "kadın arayan erkek profilleri" ne göz attım yine demince. cem yılmaz dı, beyaz dı.... adamlar on basar şerefsizim bunlara. bilinçli mi yapıyorlar yoksa içlerinden gelerek mi yazıyorlar bilmiyorum ama beni güldürmeye yetiyor da artıyor. yine paylaşayım dedim bir kaç tanesini.

ilk kurbanımız başlık olarak "KADINLAR NE İSTER?" İ kullanmış bakalım gerisi nasıl gelmiş.....(beyimiz 46 yaşına gelmiş bu arada)

""BEN, OKURUM. SEN OKURMUSUN?BEN, DÜŞÜNÜRÜM. SEN DÜŞÜNÜRMÜSÜN. BEN, MERAK EDERİM. SEN MERAK EDERMİSİN?BEN, TARTIŞIRIM. SEN TARTIŞIRMISIN?YAŞAMA POZİTİF BAKMAK BENİM TEMEL FELSEFEM. HEP NEGATİFSEN YOLUN AÇIK OLSUN.SEVGİYLE BÜYÜDÜM BEN. SEVGİSİZSEN GÜLE GÜLE.PAYLAŞMAYI SEVERİM BEN. PAYLAŞACAĞIN BİR YAŞAMIN YOKSA UĞURLAR OLA.´SANATÇILAR VE BİLİM İNSANLARINA SAYGILIYIM, ÇÜNKÜ DÜNYA´YI DEĞİŞTİREN ONLARDIR. ´DİYE DÜŞÜNÜP,ONLARDAN BESLENİYORSAN GEL YANIMA""

öncelikle başlık ile yazılanlar arasında zerre uyum yok. adam "ben neyim, ne isterim" deseymiş daha iyi olurmuş. özetle diyor ki: ulan 46 yaşıma geldim bir tane kafası çalışan kadın bulamadım(haklı da biraz hehe) geçen ay kazı çalışmaları sırasında temel felsefe keşfettik çok mutluyum. sevgile büyüdüm ben. annem, babam, akrabalarım, bakkal ali amca, manav hayri, terzi agopyan ohoooo. sevdik sevilmedik seveni sevemedik....

bir diğer eleman ise başlık olarak şunu seçmiş kendine :Eşi güzel olan erkek mutlu,çirkin olan ise filozof olur.(Sokrates)
eyvallah haklısın baba diyoruz.içeriğe geçelim bi de
""Ankara,bazan da Istanbul´da yaşıyorum.3-5 satırla kişilerin anlatılabileceğine inanmıyorum.Profil okuma zahmetine katlananlar,biraz fikir sahibi olduktan sonra iletişim kurmaya karar verirlerse tanıma fırsatı da doğmuş olur.Mesaj yollayanlar iletisim bilgileri verirse iyi olur.""
hem ankara da ki hem de istanbul da ki bayanlara selam ederim. ben seçilmem seçerim. bakarsın mükemmel ötesi resimlerime(ki sorun olmayacağını bilsem resimleri de koyacam buraya ki o zaman asıl komediyi görün siz. adam bi yazıyor, resme bakıyorsun "ulan bu mu yazmış bunları" diye bakakalıyorsun..garip vesselam) elenktirik alıyorsan görüşürüz belki.

Aklını kullanmasını bilen,kalender,kendine güvenen ve eli yüzü düzgün türden bir bayan aradığını belirtmiş. kalender kelimesinin kullanıldığı yere bakarak zarf olduğuna kanaat getirdim ben ki zarf olarak kullanılınca ne anlama geliyor bakalım:"Özensiz, kılıksız bir biçimde" merak edenler tdk dan kontrol edebilir. bunun yanında üstü kapalı bir şekilde "yahu bi entelim bi entelim sorma dadımdan yenmiyor" kaygılı sevilen şair, yazar, oyuncu ve de filmlerden bahsedilmiş. Camus yü çok seviyormuş. benim bildiğim Camus seven adam netten bağyan(karı demek isterdim burada ama bazı arkadaşlar çok pis bi kelime olduğu konusunda ısrarcılar. ama kullanması çok çok zevkli) aramaz.

Çarşamba, Mart 07, 2007

dizi olduk

neler olmuyor ki. içinde bulunduğum durum sadece beni ve arkadaşlarımı mı etkiliyor bilemiyorum ama sayılar doğrultusunda bir yorum yapacak olursam, bu sadece beni ve çevremi değil çoğu insanı etkiliyor.

her şey hayatımıza lost un girmesiyle başladı. uzun bir süre uzak durup sonradan dahil olduğum " lost manyak dizi" çevresinde işler gayet iyi ilerliyor. her bölüm 1-2 güne kalmadan internette paylaşım forumlarında yerini alıyor. binlerce kişi indiriyor. sözlükte sayfalarca bölümler eleştiriliyor, teoriler öne sürülüyor. bununla yetinemeyen insanlarımız (bu insanlar sadece yurdum insanını kapsamıyor. dünya çıldırmış durumda) forumlar, siteler açıyor. olay gayet enteresan bir hal aldı demek yetersiz kalıyor. öyle örneklerle karşılaşıyor ki insan (ben de buna dahilim) işimiz, gücümüz, derdimiz tasamız kalmamış hayatımız lost olmuş. üst üste izlenen bölümlerin gecesinde rüyamızda adada maceradan maceraya koşuyor, locke la tartışıyor, kate e asılıyor, jack ten yardım istiyoruz. benim gördüğüm rüyalar daha da garip. adayla sınırlı değil. golden globe ödül töreninde dizi ekibiyle beraberim, tören sonrası verilen yemekte kate ile aynı masadayız, jack karşıdan pis pis bakıyor. bu durumda sawyer triplerine girip "hey" ile başlayan ve enteresan takma adlarla devam eden söylemlerimi sıralamam gerekiyor ama uyanıyorum.

bir örneği paylaşmak isterim. sözlükte dolanırken denk geldim ve "bir ben değilim, oh be" diye sevindim. aşağıyı bi oku bakalım:

"anamı ağlatan dizidir bu.iki tane uyku nedir bilmez uykuyu sevmez 10 aylık bebeğimle zaten gecelerin gündüzden farkı yok. bir de aralara lost sıkıştıracağım diye anam ağlıyor. evdeki masraflar dizboyu ona rağmen gittik laptop aldık, iş dönüşü serviste lost izliyorum. hayvan gibi kulaklıklarım var, hiç kibar görünmüyor. omzuna müzik seti koyup müzik eşliğinde yaylanan zencilerden hiçbir farkım yok.geceleri rüyamda aaron' u görüyorum, meğerse benimkiler uyanmış ağlıyor oluyor.uyku sersemi yataktan fırlıyorum, mutfağın ışığı yanmıyorsa kapının oradaki havlunu gölgesi şerefsizim ki eko' nun kafaya benziyor, ödümü koparıyor.gün geliyor yatakta bi yandan ekrana bakıyorum bi yandan oğlanı emziriyorum. ekranın ışığı oğlanın yüzüne gelmesin diye bi yastıkla da gölge yapmaya çalışıyorum.insanlıktan çıktım yarabbim!maymun oldum bütün şirkete, daha dün akşam ineceğim durağa geldim, bölüm bitmedi diye revirci abi bizim şöförü oyalamaya çalışıyordu. servisten bir inişim var elimde kulaklık, çantamın fermuar açık, şarj aleti çantadan sarkmış.computer açık kalmış, bi yandan acaip sesler çıkıyor...3. sezona gelsek de şu işkence haftada bire düşse, iki gram uyusam, sabah sabah aysuna "keeeeeyttt" diye seslenmesem.bu arada serviste bi adam var aynı john locke, işin garibi adamın hangi bölümde çalıştığını bilmiyorum, fabrikada da hiç karşılaşmadım;ulan?"

terelelli temcik nickli birisi yazmış. okurken bir yandan yuh diyorsunuz ama halinden anlıyorsunuz. aynı şiddette olmasa da siz de onunla aynı kaderi paylaşıyorsunuz. arkadaş sohbetleri artık tamamen lost üzerine kurulu "bilmem kim şöyle yaptı acep böyle mi olacak", "abi kate jack i seçsin sawyer adam değil", " go sawyer go, best cagemate ever" gibisinden.

dönem arasında uzunca bir ara veren diziden kopmak zor olmuştu. o boşluğu nasıl dolduracağız diye düşünerken elimizde nip/tuck bölümleri geçti. başladık nip/tuck izlemeye. estetik cerrahi, seks, karma karışık insan ilişkileri.... diye giden bir dizi olayla ilgilenir olduk. cristian gibi playboy olmak istedik, sean ın sahip olduğu aileden bir porsiyon sipariş ettik, estetik ameliyat olmak isteyen tevir çeşit insan gördük. pek çekici gelmese de büyüsüne kapılıp bölüm bölüm izledik.

eldeki nip/tuck lar bitti. evet fanatikler gibi internette paylaşım programları, forumlar dolanmadık. yeni bölümler indirmek için interneti sömürmedik çünkü bağlantı kötüydü. bir bölümü indirmek bir gün alacağı için sağdan soldan toplayıp izlemesi daha kolayımıza geldi.

korsan film satan amcalarım artık sadece filmlerle yetinmeyip dizilerin sezon dvd lerini de satmaya başladı. pan's labyrinth var mı diye sorarken arkamızdan "scrubs ın kaç sezonu var abi" sorusunu duyup "hımmm scrubs evet heheheh" diye sevindik. teee istanbul dan bir arkadaşım bize scrubs dvd leri yolladı. oturduk bir güzel onları da izledik. hatta yetmedi tekrar tekrar izledik. sonumuz ne olacaktı?

(((burada bir parantez açıp, sadece dvd den vs den dizi izlemediğimi de belirteyim. evde olduğum zamanlar açıyorum kanalları (ki genelde cnbc-e ve e2 oluyor, uyducuyuz biz....) six feet under, the x files, smallville, desperate housewives, my name is earl, two and a half man, prison break, 24, according to jim, malcolm in the middle, simpsons, family guy, married with children,cheers, the closer... diye giden bir liste takip alanımda. hiç biri de sıkıcı değil. gayet eğlenceli. severek takip ediyorum)))))

eldeki dizileri tükettik. yeni bölümlerinin yayınlanmasını ve internette bizlerin tüketimine sunulmasını bekledik. boş vakitlerde teker teker indirdik ve izledik. şimdi ise arayan belasını bulur diyerek göz atmadığımız dizilere sardık. daha doğrusu tek bir dizi. heroes. amerika da birinci sezonunu tamamlamadı daha. elimize geçen 11 bölüm bittikten sonra merak ettim neler olacak diye. diğer bölümleri kendim indirmeye karar verdim. 17 ye kadar indirdim izledim. 18 i indiriyorum şu an. ama neden izliyorum. hoşuma gidiyor ama nesi? sadece heroes için geçerli değil bu. neden dizi bağımlısı olduk. özellikle de bir kesim. 20-35 yaş arası olduğunu tahmin ettiğim bir grup insan hayatımızı dizi izleyerek geçirir olduk.

desperate housewives izledik dışarıdan ne kadar güzel görünse de aslında kendi içinde hayatlarımızın pek ışıltılı olmadığını anladık. herkesin bir sırrı vardı.

malcolm in the middle izledik, problemli bir aileye sahip olan tek çocuk olmadığımıza sevindik. problemli olmanın yanı sıra başarılı , zeki, uyanık olunabileceğini de anladık. kaka değildi problemli olmak...

lost izledik. dünyayı uçaktan düştüğümüz ada varsaydık. çevremizdeki insanların yaptıkları hareketlerin geçmişlerinde yaşadıkları olayların bir sonucu olacağını anladık. ne kadar iyi görünsek, yine de karanlık bir yüzümüz olduğunu anladık...

heroes izledik, hep hayalini kurduğumuz "doğaüstügüçler" e sahip olursak hayatın güllük gülistanlık olmayacağını anladık. birden bire gelişen yeteneklerimizin bizi özel kılmaktan çok, sorunları sırtımıza yükleyebileceğini anladık....

peki bu diziler ve çekilecek olanlar olmasa biz bunları bilmeyecek miyiz? bal gibi de farkındayız hayatın, çevremizde olup bitenlerin ama öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bunları görmeye fırsat bulamıyoruz, gözümüzün önündekileri görmezden geliyoruz. dışarıdan bir uyarıcı tarafında dürtülmeye alışmışız. dürtülmediğimiz zaman koyun gibi yaşıyoruz.

meee leye mee leye dizi izliyoruz....

Cuma, Mart 02, 2007

Entel Kuntel Faaliyetler



Snow Cake izledik efendim bu gece. Filmin konusunu özetlemek gerekirse, otostop çeken bir kızı da yanına alan emmi, trafik kazası geçiriyor. kız vefat ediyor. adam da kızın annesine "özür dilemek" için ziyarette bulunuyor. lakin kızın anası otistikmiş. bir takım sebeplerden onun yanında kalıyor bir süre. bu süreç içinde meydana gelen olaylar. emmi nin başından geçenler, otistik ananın garip takıntıları vs vs derken film bitiyor. ne iyi ne kötü. idare eder bir filmdi. ben hoşlandım açıkçası. 2006 berlin film fest açılış filmiydi yanılmıyorsam. bi de altın ayı ya aday.


bir de hemen bitirmeyecem doya doya, sindire sindire okuyacam diyerekten aldığım Hakan Günday'ın son romanı Azil bitti. Açıkçası diğer romanları kadar beğenmedim bunu. beklentileri yüksek tutmanın getirdiği bir sonuç. Kinyas & Kayra, Piç, Zargana gibi güzel romanlardan sonra, Lynch senaryolarından arak duran, "noluyoz lan, kim kimi.." gibisinden sorularla roman bitti. yok ya anlamadığımdan değil. kötü olmasından bu yazdıklarım. gerçekten beklediğim gibi çıkmadı. ve bu kadar kitabında birbirine benzer olması artık batmaya başladı açıkçası.yani hayattan kopmuş, toplumsal beklentileri karşılamayan, aykırı karakterler üzerine kaç kitap yazılabilir diye iddiaya girdiyse bilemem. ama o güzel kaleminden daha farklı öyküler okumayı da ister bu gönül

başlık krizi devam etmekte

canım sıkıldı. saat 02.22 an itibari ile. uykum kaçtı. tam ne güzel mışıl mışıl uyuyacağımdır diye sokulduğum yatağım beni uyutmadı. kalktım, dedim bari biraz sohbet edem de uyuyam. ama o da nesi? nesi mi. kimsecikler yok anacım bu saatte. e ben kendi kendimle konuşamam mı? konuşurum be yau....

-abi naber hayırdır? bu saatte?
-sorma bilader ya, uykum kaçtı. sen ne ediyon asıl sen söyle bakem.
-nolsun ya. takıldım kaldım nette. sağa sola bakınıyorum.
-haha bakına bakına zaman mı geçer lem dana
-e geçiyor be abi. bi sözlük, bi youtube. bakıyoruz işte. sen ne yapacan
-bilmiyom valla, sohbet etmek için nete gireyim dedim ama baktım kimse yok senden başka. sende sağol fırsat vermeden bana selam verdin.
- ayıpsın abi. gelmişsin nete, senden selamı mı esirgeyeceğiz.
-hehe esirgemeyecen tabi olm. benden iyi selam alan mı var hahahaha
-yok tabi de, bununla övünülür mü be paşam?
-yok len yanlış anladın, övünme durumu yok. kendi kendimle dalga geçebilen bir insanım :)
-hımm o da iyi.
-ne edersin. insan bi zamandan sonra saçmalamakta sınır tanımıyor.
-haklısın abi. adam 40 yaşına geliyor yaptıklarına bakıyorsun sanki çocuk anasını satiiim. biraz da büyüse eline yapışacak sanki. yapışacağı yerlere yapışıyor zaten hehehe
-bak bak bak. espiri de yapıyon bu saatte. ama pek hafif kaçtı be koçum :)
-ohooo gecenin bu saatinde sana laf yetiştiriyoruz sende beğenmiyorsun. ne diyim akıl fikir...
-akıl fikir hakkaten ya. çok ihtiyacım var.mesela şu an yaptığımız gayet saçma bir durum
-neden abi.neresi saçma ki?
-ulan saçma olmayan bir tarafını göster bana. bariz mallık ediyoruz. ediyor. ediyorum ya da?
-ha anladım dediğini. yani zaten sonuçta bunları yazan tek kişi ama sanki iki farklı kişiymiş gibi konuşuyor. acaba burada şu an kaç kişiyiz?
-en az iki en fazla üç hehehe.
-evet haklısın. biz sanal iki karakter de olabiliriz. ya da içimizden biri bunları yazandır.
-ya onu da başkası yazıyorsa şu an. o zaman bayaa iç içe kümeler problemi oluyoruz.
-haha var mısın biz de iki tane daha alt karakter katalım olaya renk gelsin.
-ulan zaten ebemkuşağına döndük, baksana herif zar zor yetişiyor bize.
- acaba bu yazdıklarından sonra biz yaşamaya devam edecek miyiz?
-hiç sanmıyorum. anlık bir hevesin meyveleriyiz biz.
-ama hala daldayız. olgunlaşmamış meyveleriz. ya kopartacak yiyecek ya da olgunlaşmamızı bekleyecek.
-pek sabırlı bir insana benzemiyor bana kalırsa
-bence sabırlı. hatta eyüp sabrı var diyebiliriz de.
-nerden anladın düdük
-anlamadım abi, içime doğdu. bilirsin altıncı hissim kuvvetlidir.
-cidden altıncı hissin kuvvetli mi yoksa şimdi bunu bizi yazan şebelek mi uydurdu?
-ben bilemicem. ne yazıyorsa onu yaşıyorum hissediyorum. biliyorum ki altıncı hissim kuvvetli. kendimi bildim bileli. doğdum doğalı.
-ulan daha dur 02.22 de başladık. saat şimdi 02.32. 10 dakikalık altıncı his sahibisin.
-ne menem bir iş bu ya?garip oldum şimdi...
-sen mi ben mi.
-abi içime bir his daha doğdu. çok kötü....
-ne oldu lan?
-abi bu benim son konuşmam. sen de konuştuktan sonra sazı eline o alacak ve bitirecek. öyle bir hissiyatın kollarına attım kendimi.
-giderayak saçmaladığının farkında mısın hissiyatın kollarıymış. hay anasını.....


hmmm. yeter bu kadar çok sohbet değil mi? ben sıkılmadım. siz sıkıldınız diye yarıda kestim. olgunlaşmadan da yicem bunları. afiyet olsun aaameeet......


-bitti lan....