uykum yok oturdum siberalem de kadın arayan erkek profillerine bakayım dedim. hani ilerde lazım olur, ne prim yapıyor bilelim dedim. demez olaydım neler gördüm neler. uzun zamandır bakmıyordum incilere. bi kısmını da sizlerle paylaşayım dedim. açık renkler benden.....
kendilerini nasıl anlatıyorlar
""Ömür denilen ve ne devre arası, ne de bitiş zamanı belli olmayan bu devinim içinde çırpınıp durmaktan bıktım artık"" geçenlerde devinim diye bir kelime duydum anlayan beri gelsin. bir de çok maç seyrediyorum, mutfağa gidene kadar ne çalımlar ne paslar veriyorum haberin yok....
""1.80 boyunda kırsaçlı beyaz tenli okumayı ve gezmeyi seven bir kişiyim şımarıklığı sevmem yapılması gereken şeyleri zamanında yapmayı severim"" anladın sen onu... anlamadı isen yatakta naza bayılırım... seveceksen öyle sev beni....
""KANMADIM AYNALARA SANA KANDIĞIM KADAR...IÇIMDE BIR BOŞLUK SANA YANDIGIM KADAR.... Ben buyum işte :))"" geçen arkadaş bir şiir kitabı verdi. sordum tanıyan bilen yok. dedim bende burdaki mısralardan karı kandırırım...
""Büyük bir firmanın genel müdürlüğünden emekliyim. Spora çok düşkünüm.. Her hafta 2-3 kere tenis oynarım... Ciddi düşünen bayanlar gelin bi deneyelim"" şimdi ben deneyelim dedim de siz tenis oynamak olarak algıladınız sanırım yok öyle değil. spora çok düşkünüm özellikle de güreşe. deneyeceğimiz şey tenis değil güreş. yağlı yağsız farketmez....
""Tedavisi mümkün olmayan uyuşturucu gibiyim. Aşkın o muhteşem dehlizlerinde emin adımlarla ilerlemek en büyük arzum. Balık burcuyum.Bir erkeğin olması gerektiği kadar dürüstüm. Kalabalıklar içinde yalnızım. Oldukça yakışıklı ve çekiciyim"" dehliz karanlık olur diye biliyorum. kültürlüyüm yani. bana tutun sıkıca emin adımlarla ilerleyelim. nerden tuttuğun önemli haaaa... bi de dehliz karanlık ya, suratımı vs iyi inceleme.ben aynada çok baktım kendime yakışıklıyım çekiciyim bir o kadar da feciyim
""´´Bu siteye arkadaşlarımın korkunç baskısı ve teşvikleri ile katılıyorum´´ Deeerrmişim. Şaka bi yana ,,,Herşeyden önce evli olduğumu söylemek istiyorum. İyi bir ailem, işim ve kariyerim var.Sıhhatim yerinde , yeni arkadaşlar dostlar edinmek , tanımak, birşeyler paylaşmak için buradayım. Unutmayın her insan bir ,hayattır, renktir, romandır ve vereceği bir ders mutlaka vardır"" avrupa yakasını hiç kaçırmam.evliyim. öle aşkıımmm boşanıp benlen evlenecen mi diye sorma. işimiz malum.... dersimi aldım bekliyorum yenilerini
ne arıyorlar
""Fiziki güzellik çok önemli değil.Harbi dürüst olsun.Tabii ki ateşli deli dolu olabilir"" dürüst ol ciğerimi ye. ne hastalığın varsa söyle ona göre önlem alayım.... ateşli olursan, deli dolu olursan da dadından yenmez haniiii
""Hasta bir eşim var. ( Boşayamadım, kıyamadım.) Öncelikle bu konuda beni anlamalı. Duygusal, merhametli, zeki, alımlı, bakımlı, hoş sohbet, romantik, açık görüşlü, sırdaş, düşünceli, vs. vs. ( bunları o kadar çok uzatmak mümkün ki...) Neticede iyi bir insan ve bir yudum sevginin kıymetini bilen, kelimenin tam anlamı ile bir hanımefendi...."" ben buna hiçbişey demiyorum. akıl fikir......
""uzun boylu dürüst kendinden emin entel kendine güvenen acık sözlü hayata pozitif bakan sevgiye önem veren"" diğer profillerde bunlardan arıyorlardı. bende bundan istiyom... kaldıysa tabiii
""Evlilik beklenmeyecek. Gerçekten bir arkadaş, bir dost arıyorsanız, paylaşmayı seviyor ve gizliliğe önem veriyorsanız "" sex partnerim kaçtı... yenisine ihtiyaç var... müracaat için....
""Hoş sohbet samimi espri anlayışı gelişmiş kin gütmeyen hayvanları seven ve besleyen ÇOCUĞU OLAN ARKADAŞLAR İÇİN NOT: Ciddi bir ilişki söz konusu olduğunda çocukları problem yaratmayacak kişiler LÜTFEN!!!!!!!!!!!!!!"" ben buna da diyecek şey bulamadım. çok açık bir mesajı var. anlayana
Perşembe, Ekim 19, 2006
Cumartesi, Ekim 14, 2006
Perşembe, Ekim 12, 2006
derde gel
yakın zaman demiştim ya. arayı soğutmayalım dedim.2 gündür film izleme manyaklığıma kavuştum şükür. ardı ardına 3-4 film izlediğim geçen yıllarda, başka bir şeye vakit ayırmıyordum. dün itibari ile ice age 2, hoodwinked, luck number s7evin, shop girl, garden state, school of rock, rv izledim. sonra baktım olacak gibi değil kestim yarıda. bağlandım mı tam gaz gidiyorsun. dedim elde izleyecek film kalmayacak (yok be bi ton film var seksen küsür dvd içinde divx) neyse dedim sonra izleriz. sonra baktım bi boşlukta kaldım. ben ne yapıyordum film izlemeden önce diye düşündüm. aklıma geldi uzun zamandır kitap okumuyorum. kitap okumaya mı sardırsam? eh işte öyle , dertler bir değil bin....
hımm
farkettim demincene sahurda, ben uzun zamandır buraya abuk subuk şeyler yazmıyorum. ciddi şeyler yazmıyorum zaten de.... neyse öldü kaldı göçtü kalktı avşar elleri durumu yok. hala sağım. hala solum. hayattayım yani. pek fırsat bulamıyorum uyumaktan yazmaya :) yakın zamanda saçmalamaya devam...
Cuma, Ekim 06, 2006
Milad ve Beş Vakit

efendim merakla beklediğimiz türk filmlerinden olan beş vakit i izledim bu akşam üzeri. beklediğim gibi çok güzel bir filmdi. oyuncular, yönetmen performansı, ses, görüntüler, müzik tek kelimeyle süperdi. tabii merkezdeki senaryoya diyecek lafım yok. bana biraz elephant tan görüntüleri çağrıştırsa da beğeniyle ve de ilgiyle izledim sonuna kadar. milad kısmı ise şu idi. filmden önce gösterilen fragmanların hepsi türk filmleriydi dünyayı kurtaran adamın oğlu, iklimler, 1914 eve giden yol ve araf. hoş bir karşılama oldu benim için. yavaş yavaş türk sinema endüstrisi de canlanıyor laflarının resmiydi bir anlamda.
Salı, Ekim 03, 2006
Az Önce Aydım
demin kütüphaneden çıkmış(yok ne ders çalıştım ne de kitap aldım.borcum vardı onu yatırdım yoksa kayıt olamıyorum.....neden uzun uzun anlatıyom ki sana ne ya) yurda doğru geliyordum. akson-dendrit arası geçişler sırasında yaşadığım aşırı yükleme anlarında :P aklıma yeni bir fikir gelmiyor, sadece yeni birşeyin farkına varıyorum. bugünde aynen öyle oldu. farkettim ki kafası çalışan (zeki ya da akıllı demiyorum) insanların çevresinde fazla kalabalık olmuyor. vasat bireylerin çevresi çok kalabalıktır. aptallar ise hiç yalnız kalmazlar. çünkü aptal olanlar her zaman vasat olan danalar tarafından alıkonur. sebebi ise çok açık. çünkü vasatlar kendilerini kıyaslayacak, ezecek,üstünlük sağlayacak yoldaşlar ararlar...
gibi bişiler geldi aklıma. geliştirip sosyal tespit kıvamına getirecem (niye mi yazdım şimdi yarım yarım... unutmayayım diye. yazacam dedim ya baskı yapsın bu bende gaza gelip yazayım)
gibi bişiler geldi aklıma. geliştirip sosyal tespit kıvamına getirecem (niye mi yazdım şimdi yarım yarım... unutmayayım diye. yazacam dedim ya baskı yapsın bu bende gaza gelip yazayım)
Pazartesi, Ekim 02, 2006
gençliğimde neler yazmışım...
Vakit ne hızlı ne de yavaş, kendi halinde ilerliyor. Küller ve dumanlar. Etrafım bunlarla çevrili. Ateş olmayan yerlerden duman çıkıyor bu defa. Küllerin yeniden vücud bulmasını bekliyorum ama bu küllerin içinden anka kuşu çıkmayacak bunu da biliyorum. Yazılı kutsal metinlerden parçalar geliyor aklıma, birbine uyan ve birbirini çürüten. Karmaşıklığın, küllerin içinde sessizce oturmaya çalışıyorum. Belki de bir elin beni tutup çekmesini. Ama bu küllerden ne bir el ne de bir anka kuşu canlanacak. Sessizce oturabilmek erdemdir yeri geldiğinde. Ama ben arsızlık yapıyorum. Gereksiz bir çok kıpırdanmanın havayı titretmesi beni rahatsız etmiyor ama rahatsız olacak kişiler biliyorum. Tırnaklarımın etraflarındaki derileri kemiriyorum. Sanki bu yolla kendimi eritebileceğimi düşünüyorum.Yavaş ama sonuca götürebilecek bir çare gibi gözüküyor bana bu. Aklımda sürekli tekrarlanan emirler, yasaklar, yapılması zorunlu olan davranışlar, söylenmesi gereken sözler ve daha bir çok şey. Bunlardan hiçbirinin bana ortasında oturduğum kül yığınında bir faydası yok. Bunun bilincinde olup umutla bekliyorum. Cebimden sayısı elli ikiden fazla olan kart destemi çıkarıyorum. Saydım yetmiş üç tane. Ama hiç bir kartın çifti yok. Bu kartlar benim bildiğim oyun kartlarından değiller anlaşılan. Peki cebimde ne arıyorlar? Kartları incelerken elimden kayıp küllerin içine düşüyorlar. Birden alev alıyorlar. Neden olduğunu bilmeden onları kurtarmak için atılıyor öne doğru ellerim. Bu arada farkediyorum ki duman yok. Yanan kartlar küle dönüyorlar sadece, ardında duman bırakmadan. Kurtarabildiğim kartlarla beraber elimdekilerin sayısı kırk yedi ye düşmüş. Hangi kartların yandığını anlayamıyorum. Acaba önemli miydi onlar? Dumansız yanacak kartların bana eğlence olabileceğini düşünüyorum ve elimdekileri sağa sola küllerin içine fırlatıyorum. Ulaşamayacağım yerlere yolluyorum onları. Hiç birşey hissetmeden sadece küle dönmelerini izliyorum. Oynamadan oyunun kartlarını yok ediyorum. Ceplerimi kontrol ediyorum. Ne de çok cebim olduğuna şaşırıyorum. Küllerin ortasında değilim artık. Bir köşeye doğru kaymış olduğumu farkediyorum. Bunu anladığımda ise birden küllerin ortasına dönüyorum, göz açıp kapama süresinde, gözlerimi açıp kapadığımda. Farkına varıyorum ki gözlerim kapalı. Gözlerimi açmaya cesaret etmiyorum. Edemiyorum değil etmiyorum. İfadelerin gücünden yoksun kelime dağarcığımı zorluyorum. Kıyıda köşede kalmış kelimeleri bulup çıkartıyorum. Bunu ceplerim boş olduğu için yapıyorum. Aydınlığa çıkan kelimelerin eskiden sokak aralarında oynadığım oyunların isimleri olduğunu anlıyorum. Köşe kapmaca, yakan top, havalistop, sek sek.... Bunlarla zengişlemiyor ifadelerim. Küllerin içinde ifadesiz, oyuncaksız kaldığımı anladığımda ise vaktin pek ilerlemediğini anlıyorum.
Vakit ne yavaş ne hızlı ne de kendi halinde ilerliyor, olduğu yerde sayıyor.....
Vakit ne yavaş ne hızlı ne de kendi halinde ilerliyor, olduğu yerde sayıyor.....
girişi bir romanın...
Gözyaşlarımın ıslattığı yollarda yürümek isterdim. Ardımda bıraktığım çamurlu yolun ayaklarımda bıraktığı lekelere aldırmadan yürümek. Daha sonra bulutların arasından sızacak güneş ışınlarıyla kurumalarını seyretmek. Hiç bir şey olmamış gibi yola devam etmek. Zira artık bu o kadar da mümkün görünmüyor. Şarkılarda teselli bulmanın yaşı geçti gidiyor. Ya da izlediğim filmlerdeki oyuncuların yerine koymak kendimi. Bunlarda geride kaldılar. Sadeliğini , rahatlığını bulamıyorum hayatın. Gitgide karmaşıklaşıyor önümde. Gülmek, eğlenmek, coşmak, ağlamak ya da uyumak. Bunların hiçbirini eskiden oldugu gibi yapamıyorum. Hep birşeyler kaybediyorlar özlerinden. Sahteleşiyor, yedek parçaları orjinal olmayan arızalar veriyor hayatım. Yerime koyduklarım eskisi gibi olmak şöyle dursun çalışmıyor bile. Sadece orada olduklarını biliyorum , çalışmıyorlar. Bunları düşünmek bile istemiyorum artık. Ne getirdiyse ve getirecekse, onları yaşamak , yaşıyormuş gibi yapmak lazım.
“Nasıl olmuş? Bence idare eder” diye kendi sorduğu soruyu cevapladı. Daha ilk dersten gözüm kesmemişti bu adamı. Hep birşeyler soruyor ve cevap vermene fırsat vermeden sorduğu soruya hoşuna gidecek en uygun ve mütevazi cevabı veriyordu. Bir idareciden bekleneceği üzere. Bu adamın bu kursta ne işi var hala anlamadım. İş yerinde hayatından bezdirdiği adam sayısı az değilmiş olacak ki burada bize de rahatsızlık veriyor. Fıldır fıldır gözleri sürekli kursiyerlerin üzerinde dolanıyor. Ara verildiğinde ise, gözüne kestirdiği kurbanına yavaşca sokularak, yazdığı örnekleri okuyup, beğenip beğenmediğini soruyor, cevabını ise yine sorunun hemen ardından kendi veriyor “İdare eder di mi?” diğerlerinin de yüz ifadeleri artık bu adamı idare edemeyeceklerini belli ediyor. İnsanlar mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorlar, o ise bunları anlamazdan gelip soru-cevap monologlarına devam ediyor.
Bu kursun en sevdiğim tarafı, yazdıklarını illa ki okumak zorunda olmaman. İsteyen yazdıklarını ötekilerle paylaşabiliyor. İstemiyorsan yazdıklarını alıp evine gidiyorsun, ya da nereye gidiyorsan. İçine kapanık ve sıkılgan bir insan olmam, bu kursa uyum sağlamamı kolaylaştırıyor. Kurs kurallarının rahatlığına değil de kendime pay biçmem ise bencilliğim. Benim gibilere de uyum sağlayabilecekleri sosyal aktiviteler ayarlamış olmalarına ilk başta inanamamıştım. Belediyenin akşam kursları kapsamında yazarlık kursu açtığını okumamla, ilgimi başka birşeye vermem bir anda oldu. Daha önce ki tecrübelerim gözümün önüne geldi. Yazdıklarını okuman için sana yapılan baskılar, lafın dönüp dolaşıp sana gelmesi, verdiğin paraya yanarken senden birşeyler yazmanı ve okumanı beklemeleri.... Bu kursun da diğerlerinden pek bi farkı olduğunu sanmıyordum. Ama bir şeylere başlamak ve onu yarım bırakmak her zaman beni cezbetmiştir. Devrik cümleler gibi, nereye gideceği , neler getireceği belli olmaz. Ama bunu bırakmak kolay olmadı benim. Bu kursun diğerlerinden farkı, buraya gelenler büyük çoğunlukta benim gibi insanlar.
“Nasıl olmuş? Bence idare eder” diye kendi sorduğu soruyu cevapladı. Daha ilk dersten gözüm kesmemişti bu adamı. Hep birşeyler soruyor ve cevap vermene fırsat vermeden sorduğu soruya hoşuna gidecek en uygun ve mütevazi cevabı veriyordu. Bir idareciden bekleneceği üzere. Bu adamın bu kursta ne işi var hala anlamadım. İş yerinde hayatından bezdirdiği adam sayısı az değilmiş olacak ki burada bize de rahatsızlık veriyor. Fıldır fıldır gözleri sürekli kursiyerlerin üzerinde dolanıyor. Ara verildiğinde ise, gözüne kestirdiği kurbanına yavaşca sokularak, yazdığı örnekleri okuyup, beğenip beğenmediğini soruyor, cevabını ise yine sorunun hemen ardından kendi veriyor “İdare eder di mi?” diğerlerinin de yüz ifadeleri artık bu adamı idare edemeyeceklerini belli ediyor. İnsanlar mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorlar, o ise bunları anlamazdan gelip soru-cevap monologlarına devam ediyor.
Bu kursun en sevdiğim tarafı, yazdıklarını illa ki okumak zorunda olmaman. İsteyen yazdıklarını ötekilerle paylaşabiliyor. İstemiyorsan yazdıklarını alıp evine gidiyorsun, ya da nereye gidiyorsan. İçine kapanık ve sıkılgan bir insan olmam, bu kursa uyum sağlamamı kolaylaştırıyor. Kurs kurallarının rahatlığına değil de kendime pay biçmem ise bencilliğim. Benim gibilere de uyum sağlayabilecekleri sosyal aktiviteler ayarlamış olmalarına ilk başta inanamamıştım. Belediyenin akşam kursları kapsamında yazarlık kursu açtığını okumamla, ilgimi başka birşeye vermem bir anda oldu. Daha önce ki tecrübelerim gözümün önüne geldi. Yazdıklarını okuman için sana yapılan baskılar, lafın dönüp dolaşıp sana gelmesi, verdiğin paraya yanarken senden birşeyler yazmanı ve okumanı beklemeleri.... Bu kursun da diğerlerinden pek bi farkı olduğunu sanmıyordum. Ama bir şeylere başlamak ve onu yarım bırakmak her zaman beni cezbetmiştir. Devrik cümleler gibi, nereye gideceği , neler getireceği belli olmaz. Ama bunu bırakmak kolay olmadı benim. Bu kursun diğerlerinden farkı, buraya gelenler büyük çoğunlukta benim gibi insanlar.
uykum açıldı breh
az önce aşağıda yayınladığım yazı itibari ile yeniden enerji doldum. gece uyumamış olmanın verdiği "noluyo lem neredeyim" ruh halinden, bir kekleme seansıyla çıkmış bulunuyorum. anlaşıldı ki uykusu gelen insanı uyanık tutmak için kafein vs yalan. en sağlıklı yöntem doğal olanı. heyecan adrenalin, sense of humour. oyoyoy....
aklıma gelmişken bahsedeyim. 28 Eylül çığırtkanlıklarımın hiç bir faydasını görmedim. aksine salak durumuna düşürdü beni bu şapşal gaz.... neyse elde avuçta 2 harika tişört var. doum günü hediyesi şeklinde elde edilen. bunun yanı sıra harika iki akşam.... 28-29 eylül akşamlar.... 28 Eylül akşamı bizim elemanlarla beraber idik. spongebob tişörtümü öyle elde ettim. diğer siportif ürünü ise daha öncesinde bahsettiğim üzere bir can yolladı ;) 29 Eylül ise Özgünüm Civanım la, Beygom süprüz bişiler hazırlama zahmetine girmişler. buradan tekrardan teşekkür ediyorum. lakin aldığım hediye en güzeli. moby dick bilmem neli edition ve sıkı durun in English... yaa artık yeni bir kapı açılıyor önümde. yabancı dilde romanlar... fransızcayı sökeyim. lö french novella larda okuyacağımdır. azimliyim....
neysem efendim çok saçmaladım yine. hatırlayan, tebrik eden herkese teşekkürler ediyorum. dönüm noktası addettiğim bu yaşıma girişimde beni yalnız bırakmayanlara içten teşekkürler (trt sunumları gibi oldu) hatırlamayanlar ise kendi doğum günlerinde babayı alırlar.... esen kalın....
zorunlu edit: şöyle ki vakti zamanında doğum günlerini kutladığım, hediyeler aldığım, enteresan şekillere girip kara kara düşünüp değişik şeyler ortaya koyduğum "tanıdığım" insanlar sağolsunlar hatırlamadılar. ZUCKA ma tşk ediyorum buradan da. iki merhabalık muhabbeti olan insana , zahmet edip hediye yolladığı için. elmalarla armutlar karışmıyor bundan sonra (bunu neden yazdım şimdi, ezik miyim????)
aklıma gelmişken bahsedeyim. 28 Eylül çığırtkanlıklarımın hiç bir faydasını görmedim. aksine salak durumuna düşürdü beni bu şapşal gaz.... neyse elde avuçta 2 harika tişört var. doum günü hediyesi şeklinde elde edilen. bunun yanı sıra harika iki akşam.... 28-29 eylül akşamlar.... 28 Eylül akşamı bizim elemanlarla beraber idik. spongebob tişörtümü öyle elde ettim. diğer siportif ürünü ise daha öncesinde bahsettiğim üzere bir can yolladı ;) 29 Eylül ise Özgünüm Civanım la, Beygom süprüz bişiler hazırlama zahmetine girmişler. buradan tekrardan teşekkür ediyorum. lakin aldığım hediye en güzeli. moby dick bilmem neli edition ve sıkı durun in English... yaa artık yeni bir kapı açılıyor önümde. yabancı dilde romanlar... fransızcayı sökeyim. lö french novella larda okuyacağımdır. azimliyim....
neysem efendim çok saçmaladım yine. hatırlayan, tebrik eden herkese teşekkürler ediyorum. dönüm noktası addettiğim bu yaşıma girişimde beni yalnız bırakmayanlara içten teşekkürler (trt sunumları gibi oldu) hatırlamayanlar ise kendi doğum günlerinde babayı alırlar.... esen kalın....
zorunlu edit: şöyle ki vakti zamanında doğum günlerini kutladığım, hediyeler aldığım, enteresan şekillere girip kara kara düşünüp değişik şeyler ortaya koyduğum "tanıdığım" insanlar sağolsunlar hatırlamadılar. ZUCKA ma tşk ediyorum buradan da. iki merhabalık muhabbeti olan insana , zahmet edip hediye yolladığı için. elmalarla armutlar karışmıyor bundan sonra (bunu neden yazdım şimdi, ezik miyim????)
of aman günter
yahu yapmicam yapmicam diyorum kendime hakim olamıyorum. hayır geğirmek ya da gaz çıkartmak gibi ulvi ve de gerekli şeylerden bahsetmiyorum. İnsanları "kek"lemekten bahsediyorum. yani nasıl bu kadar saf, saftirik oluyor bu millet ben hala çözemedim. yani herhangi bir şekilde bir ortamda tanıştığım insana güvenmem bayaa bir süre alır. görürsün duyarsın. ondan sonra tamam dersin ama millet öyle değil ya. ne kadar aç varmış ya.
GENÇLER, YAŞLILAR, YANİ HERKES.... BU SÖZLER SİZE. KEKLENMEYİN. DİKKATLİ OLUN. UYANIK GEÇİNMEYİN. GÖZLERİNİZİ DÖRT AÇIN. SANAL SANAL DİYE HOP HOP OPLUYORSUNUZ AMA SAZAN GİBİ AĞLARA ATILMAKTAN DA GERİ KALMIYORSUNUZ. AZ BİRAZ DAHA GAYRET BE CANLAR......
GENÇLER, YAŞLILAR, YANİ HERKES.... BU SÖZLER SİZE. KEKLENMEYİN. DİKKATLİ OLUN. UYANIK GEÇİNMEYİN. GÖZLERİNİZİ DÖRT AÇIN. SANAL SANAL DİYE HOP HOP OPLUYORSUNUZ AMA SAZAN GİBİ AĞLARA ATILMAKTAN DA GERİ KALMIYORSUNUZ. AZ BİRAZ DAHA GAYRET BE CANLAR......
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)