Pazartesi, Şubat 26, 2007

Doğum Günün Kutlu Olsun


25 Şubat 1907. bu tarihi birçoğumuz bilmeyiz.


Sabahattin'im Ali'm o gün doğdu Gümülcine de.


Türk edebiyatının "En İyi" , "En İçten" , "En Gerçekçi" , "En Samimi" yazarıdır kanımca. okuduklarım içinde, onun eserlerinden aldığım zevkin yanına yaklaşanı yoktur. En yakın dostuyla sırlarını paylaşır gibi anlatır. Onu tanımak için yazdıklarını okumak yeter. Ama, ne yazık ki, maalesef gencecik bir yaşta, 41' inde ayrılmıştır aramızdan. eldekilerle yetinip, o kadarıyla tanırsınız. tanıdığınıza pişman olmazsınız....


Keşke aynı dönemde yaşasaydık... Arkadaş olsaydık.....


"Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı

Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı"


başlık

aklıma yazacak-koyacak bir başlık gelmedi. lise edebiyat öğretmenim, edebiyatla alakalı görünen lakin bişey anlamadığından emin olduğum hocam görse "senden bi boq olmaz" derdi. hatta demedi ama ima da etti. çok okuyan çok bilir derler ya. liselerde genelde kızları tepede gören hocalardan biriydi bu da. nedendir anlamam. tamam erkekler haylaz, terbiyesiz bıdı vıdı diye yakınıyorlar ama aralarında bunları yapan ve kafası çalışanlar da mevcut hemşerim. misal ben bunlardan biri değilim. ben uslu efendi çalışkan bir lise öğrencisiydim. neyse kendimi anlatmaya gerek yok. burada başkalarından bahsetmeliyiz. edebiyat hocamdan girdik onunla devam edelim. anadolu öğretmen lisesi öğrencisi olduğumdan her sene örtmen liseleri kuruluşunu kutlardık. kentin ileri gelenleri kültür merkezinde geceye katılır, alkışlar giderlerdi. hiç biri izlediklerini unutmamıştır. her sene de farklı bir oyun sergilenir halbuki. bunları yazan da cengaver edebiyat örtmenidir. bir köy- yıkık dökük bir okul- eğitimden nasibini almamış köylüler- anasına babasına çekmemiş uyanık öğrenciler ve görev aşkıyla yanıp tutuşan, küllerinden yeniden doğan cengiz bir örtmen. çocuklardan biri okula gelmez. ya dağa çıkmış terörist olmuştur ya da ebeveynleri tarlaya salmıştır. öğretmenimiz de yeni mezun olmuş tıfıl haleti ruhiyesini daha sindirememişken bu çocuğun peşinden gider. araya dramlar girer sonunda da ölür. her sene bu iskelet üzerine inşa edilmiş bir oyun sergilenir. oyuncular sınıflardan zorla seçilirdi. kimse bu ebleh eserde görünüp, ilerde dalga konusu olmak istemezdi. neyse efendim lise 2 de iken bendeniz, yine bu oyuncu seçimlerinde kapana kısıldım. o da şöyle ki, heyetiyle sınıfa giren edebiyat hocamız, sen kalk- sende kalk- kaldıramazsan kaldırırlar gülüm tripleri ile gönülsüz genç dimağları tahtaya çıkarır ve istiklal marşını şiir olarak okutur. bunları beğenmez ve çıkıp gitmeye yeltenir. lakin ne olur? malağın biri "hoccaaaam yetersiz i de deneyin o okur" diye atlar (atlamaz olasıca) sonrası haftada 2-3 günlük provalar ve şiir okuyan ilkokul öğrencisi kıvamında ben. bizim senenin teması da terör örgütüne katılan çocuğu sınıfa kazandırma idi. hoca sınıfa giriyor memet nerde çocuklar diyor, sonra biri kalkıp hede de hödö diye durumu açıklıyor, hoca da başlıyor vatan millet.... gidiyor ve ben barnak kaldırıp "hocam konu ile alakalı olduğunu düşündüğüm, dün gece uyku tutmayınca okuyup ezberlediğim bir şiir var. takdim edebilir miyim?" diyorum. ve şiiri okuyorum. şiirle alakamın olmadığını hatta ve hatta uyuz olduğumu bilenler bilir ( il çapında düzenlenen 3-4 şiir yarışmasında derecelerim var. bu da oksimoronluk işte. yok be maksat kalem kitap kazanmaktı) okuduğum şiirin daha sonradan bir şaire ait mısraların deformasyona uğramış halleri olduğunu öğrendim. hatırladığım kısmıyla şöyle idi:

ister erkek ister kadın
çocuğuyuz bu vatanın
vatan için can borcuyuz
serhatte kale burcuyuz

hımm. sadece ilk dörtlük aklımdaymış. neyse bir de o aralar bu finduk aganigi naganigisi yeni çıkmış. bende komiğim ya orada burada şebeklik olsun diye issteeerrr errkeeekk issstteeerrr gaadddıınn diye aganigi naganigi melodisi ile söylüyorum. pek bi gülünüyor felan. bu da böyle bir anımdır.


birazdan oscarlar sahiplerini bulacak. tahmin listem ile açıklanan liste gün içinde sizlerle olacak bakalım kaçta kaç tutturmuşuz...

Perşembe, Şubat 22, 2007

Pan's Labyrinth



2007 Mayısını uygun görmüşler bu film için. Fragmanını apple.com da ilk gördüğümden beri merak ettiğim bir filmdi kendisi. Mayısa kadar beklemedim tabii. Öncelikle festival programlarına alındığı için gösterimi taa nereye atmışlar. en iyi yabancı film oscar ına da aday meksikadan. bi bizim dondurmam gaymak a bak :) neyse, izlemedim bile. atıp tutmayalım şimdi.




Pan's Labyrinth e gelecek olursak. Yönetmenin Blade 2 ve Hellboy u izlemiş birisi olarak estetik açıdan iyi bir filmle karşı karşıya olduğumu biliyordum. Mimic i izleyeli uzun zaman olmuştu ama tam hatırlamasam da idare eder bir film olduğunu hatırlıyorum. bu seyrettiğim 3 filminden benzer sahne-nesnelere denk geliyorsunuz Pan's Labyrinth te.




Film İspanya İç Savaşı sonlarında geçiyor yanlış anlamadıysam. İsyancılar var, isyandalar :) fantastik bir peri masalıyla paralel ilerliyor savaş durumu. Bir yanda küçük kızımızın macereları, diğer yanda gerçekte yaşanan olaylar. Senaryo biraz yamuk dursa da, görüntüler ve anlatım bunu telafi ediyor. Mayısı beklemeyin, bir şekilde edinin izleyin. sonunda iyimse mi kötümser mi olduğunuzu açığa çıkaran bir film. be tabii ki kötümser çıktım ama içimde bir umutta yok değilmiş hani :))

hımm



bi baktım en son 19 Ocak tarihli bir yazı yazmışım. ondan sonra tık yok. gerçekten de tık yok. ben bile unuttum neredeyse bir blogger olduğumu. o blog senin bu blog benim ona buna laf yetiştirdiğimi. aslında bunun sebebi, yazmaktan ya da blog sayfamı unuttuğumdan değil harbi harbi internetten sıkılmam olmuştur. sanki maaşlı işim gibiydi önceden (tabii para kazandırdığı yok, yoksa şimdiye bebekte dairem vardı) sabah kalkıyor yüzümü yıkamadan " bilmem kime attığım mailin cevabı gelmiş mi? , forumda neler dönüyor?, msn messenger da kimler online?" gibisinden soruları cevaplamaya koyuluyordum. çok önemli ya.... 10 kişiyle aynı anda sohbet ettiğimi hatırladığım günler yok değil. ayrı ayrı muhabbetleri takip etmek ve cevap yetiştirmek kadar insan beyninin kıvrımlarını zorlayan başka bir iş yoktur herhalde (kesin vardır da ben bilmiyorum-öğrenemedim.neden? nette takılmaktan bakmaya-araştırmaya vakit kalmıyordu)


şimdilerde ise pc başına geçip vakit harcamak gerçekten zor geliyor. insan unutuyor net bağımlılığından önce neler yaptığını. eskisi gibi çok film izleyemiyorum, çok kitap okuyamıyorum diye kendi kendime çok kızdım. şu geçen bir aylık süre boyunca bu gözardı ettiklerimi yeniden yapmaya başladım. eski huzurlu ve rahat günlerime döndüm diyebilirim. çoğu gereksiz zırva muhabbetlerden arındım. artık lazım oldukça, canım istedikçe sohbet ediyor, sağa sola laf atıyorum.




bir de her zaman niyetlendiğim ama bir türlü gerçekleştiremediğim " olm bu dönem kesin spora başlıyorum. koşucam atlıcam zıplıcam fit olucam la" diyerek iki kereden sonrasını göremediğim spor yaşamına adım attım. hem de en alakasız, benden hiç beklenmeyecek bir dalla. eskrim ile. evet doğru okudunuz eskrim. antremanlar sayesinde varlığından haberdar olmadığım kaslarımın sızıyla yaşıyorum 3 gündür. ama yılmadım. istekliyim. niyetliyim. yapıcam ben bu sporu. lisanlı bir takım üyesi olamasam da yapıcam. dünya üzerinde bir ben kalsam da yapmaya devam edicem. o derece kararlıyım yani.