Cuma, Temmuz 28, 2006

İlber Ortaylı - Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek

Efendim yazarımızın kendisinin de belirttiği gibi bir "Osmanlı" olma durumunun popülerleşmesinin ardından , gerektiği gibi yeterli bilgileri verebilecek, yeni ufuklar açmak öncesinde "ufuk" sahibi olmamızı sağlayacak, saçma sapan avrupa kaynaklı( ki çoğu saçmadır bence, ama içlerinde güvenilebilecek olan kaynaklar da mevcut) roman, deneme, tarihsel metinleri okumak yerine; pek ulaşma fırsatı bulamasak da, ulaşabilenlerin ise pek paylaşmadığı "arşiv" lerimizden kırıntılar içeren eserleri yalayıp yutmak varken, sade ve sadece şakşak yapmanın anlamsız olduğunu yavaş yavaş anlıyoruz(ula ne biçim cümle bu be, ben yazarken gına getirdim okuyanlara sabr)

Söyleşilerden derleme bir eser olduğu için, yer yer tekrarlarla karşılabiliyorsunuz. Eserin en kötü tarafı budur, başka bir başlık altında bahsedilmesi gereken konunun,öteki başlıklar altında da tekrar edildiğini görmek sizi şaşırtıyor. Tamam söyleşileri çözümlemişsiniz ama aynen kitaba koymuşsunuz, genel olarak bakıldığında bir dağınıklık göze çarpıyor. Ayrı ayrı söyleşileri bölümler altında ele almak yerine, konu konu sınıflandırılsa daha yerinde olurdu bence.
Vel hasılı kelam hafif bir kitap olmakla beraber okunmalıdır diyoruz( İlber Hoca yı çok sevdiğim söylenemez lakin okuyun yahu ecdad bu :)

giriş niteliğindeki bu kitabı okuyalım, okutalım...

joker

ben bildim bileli, nerede eş dost sohbetleri tıkansa bir hava muhabbeti açılır gider.... bunu benden önce farkedip espri konusu yapanı da çok olmuştur lakin benim bahsetme ihtiyacı görmemin nedeni, artık konuşacak konumuz kalmayınca bizimde "hava" temelli muhabbetlere girişmemiz. anladım ki yaşlanıyorum. havadan konuşmak yerine ne biliim bi sponge bob dan bahsetsek, o gün izlediğimiz şirinler bölümünü tartışsak ya da olmadı susam sokaaa geyikleri çevirsek ne iyi olurdu (oluyordu) ulan büyüyüp afallaşmak istemiyorum. benim gibiler için bi merkez bir köy bi mezbaa felan bulundursanlar da biz orda steril yaşayalım bi zahmet. buradan yetkililere seslenmek istiyorum, trt için para kesmeyin artık elenktirik faturamızdan

Salı, Temmuz 25, 2006

neler oluyor bizeeee

Nice zamandır şu internet aleminde gezinirim, bir çok insan tanıdım, bir çoğuyla samimi oldum. Bu kadar tanıdığım insan içinde bir tanesi de çıkıp "Kuzum ben gerçekten vakit geçirmek, eğlenmek, birşeyler öğrenmek için nette takılıyorum" demedi. Yani niyetini açık açık söylemiyor kimse fakat bu amaçla nette dolandığını da belli etmiyor kimse( ben dahil miyim hariç miyim yoksa kısmetsiz miyim, belki de bu yazıyı bi hanım arkadaş bulamadığım için de yazıyor olabilirim felan) Genç-yaşlı, evli-bekar, kadın-erkek demeden nette ne kadar insan varsa, gerçek amaçlarını her ne kadar gizlemeye çalışsalar, kendilerini kamufle etmeyi deneseler bile az biraz dürtülünce karamanın koyunu sonra çıkar oyunu misali dökülüveriyorlar.

erkeklerin kadınlara olan zaafı malumunuz. buna " yok öle bişiii" diyecek halimiz yok. lakin hayatın merkez noktasını " bir kadın bulmalıyım" diye algılayan, her türlü etkiliğinde bunu ön planda tutan hemcinslerimi gördükçe üzülüyorum yahu. Yani bekar birisini ele alacak olursak (pek ele avuca gelmez onlar ya , neyse) zırt pırt partner değiştirmek, acil durumlarda kullanılması gereken sevgi sözcüklerinin anasını ağlatmak, ona buna yavşamak vs ler hem onları hem de yakın ilişki kurdukları insanları yıpratıyor. her ne kadar "fani dünya, ye-iç-yat" anafikirli bir hayat yaşıyor olsakta, binlerce yıllık geçmişimizin bizlere kazandırdığı ya da zorla kabul ettirdiği, "bir bildiği var ki , böyle" diyebileceğimiz sözlü-yazılı birçok metin, kural cart curt var, vicdan var, ahlak var, var oğlu var. Şimdi bütün bunları görmezden gelip, şeyimizin doğrultusunda gidip "Önce Allah , sonra Yallah!!! " nidalarıyla kazanovalık yapmanın mantıklı bir tarafı yok. her yapılan eylemde mantık aramıyorum ama bu mantıkla ilişkilendirilebilecek bir mevzu.

evli bir erkek hakkında da birşeyler söylemek isterim.Kuzum bunlar hele hiç anlaşılamayan kesim. eğitimli, eğitimsiz farketmeden yedikleri haltlara bir kılıf bulmakta hiç zorlanmayan(okumuşu der ki: aşkı öldürdük,entelektüel zevklerimizde uyumsuzluklar başladı, heyecan hissetmiyorum, adrenalinsiz kaldım vs. okumamışı da bir tek şey der: ula çok pis azdım bi karı bulak,yeni datlar yeni helecanlar mühehe ) ( farkettiğiniz gibi ikisi de aynı şeyi söylüyor ama farklı yollardan), hayatı çözmüş, bir bakışıyla yürekleri yakan bu babayiğitler , vakti zamanında vermiş oldukları sözleri, altına imzalarını attıkları sözleşmeyi yok sayıyorlar. İş hayatında yapılan anlaşmalara uyulmadığı zaman ortaklık nasıl bozuluyorsa, evliliğinde böyle bozulacağını anlayamıyorlar. Çoluk çocuk mevzuuna hiç girmeyeceğim.

sadece erkekler suçlu değil tabii ki, kadınlar olmasa erkekler yanlış yollara sapmazlardı hiç. her ne kadar erkek kabahatli ise, kadın da o kadar kabahatlidir. her zaman erkeklerin üzerine yıkılan "çapkınlık" suçu acaba kadınlar olmasa işlenebilecek miydi? Bir erkeği baştan çıkarmak o kadar kolay bir şey ki, bunu 10 yaşındaki çocuk bile yapabilir ( hayır 10 yaşında bir çocuk beni baştan çıkarmadı).Yapılan eylemden ( böyle söylüyorum çünkü aradaki aşk-meşk-sevgi yalan hikaye, dolan vs) sadece bir taraf zevk almıyor, ya da bir tarafın ihtiyaç duyduğu bir şey değil bu. erkekler için yazmış olduğum ne varsa bayanlar için de geçerlidir.

bu konuda söylenecek çok şey varmış, ben bile yazarken sıkıldım şimdi. en iyisi bir kitap halinde yayınlamak bunları, hem de çok satar :)

gerekli edit: yok yok kadınların kabahati daha büyük, erkeklerle oyuncak gibi oynuyorlar....

Pazartesi, Temmuz 24, 2006

sendromum nerde?

takıntı toplumu olduk çıktık. "işi yok it taşlıyo" atasözüne sığınarak, kendi kendimize problem üretmekte üstümüze yok demek istiyorum. "azıcık aşım ağrısız başım" diyerek yaşamak varken, tutup onu bunu takıntı ediniyoruz. tatil sonrası işe başlama sendromu, pazartesi sendromu, eski sevgili sendromu, apnea sendromu, onun sendromu, bunun sendromu....
50 sinde saçlarında tek ak bulamayacağınız kişide şu iki şeyi sorasınız. saç boyasının numarası nedir? yok değilse bu adam takmıyor mu heç bişiyi? bi amcam var, babamdan büyük saçında beyaz yok nerdeyse efendim. dert etmiyor hiç bir şeyi kendi sine. ben bu yaşta amca oldum çıktım. mütemadi aralıklarla " oha amma da çoğalmış bu beyazlar" diyerek dert yapıyorum daha da çoğalıyor bu zıkkımlar( şaka lem şaka, beyaz saçı çok severim, olgun bir hava veriyor, bir an önce "kır saç" sınıfına terfi edersem o zaman görün beni....)
çok kısa oldu bu yazı ama anafikir önemli olan o da şu: terli terli soğuk su içmeyin, saçlarınız beyazlamaz....

Pazar, Temmuz 23, 2006

kliptomanya


abi şunu bir türlü anlamıyorum, birisi bir klip çekiyor sonra tutarsa türevlerine maruz kalıyoruz. misal serdar ortaç'ımız canımız ciğerimiz "sor" şarkısına çektiği kliple, bizleri istanbulun hiç denk gelmediğimiz amerikanvari yüzüyle tanıştırdı. klasik-standart-seksi amerikan klip çeşitlemeleri birden ekranları sardı sarmaladı. kenan doğulu "çakkıdı" derken iyi bir kliple bizleri selamlıyordu. "istanbul'da yaşarsan böyle dellenirsin" anafikrine sahip olan klip, orada burada kontrolden çıkmış bir şekilde isyan bayraklarını çekmiş gençleri konu ediniyor.

asıl değinmek istediğim konuya girmek için sabırsızlanıyorum, o yüzden fazla örneklendirme yapmadan konuya gireyim. iyi-güzel-hoş, kliplerimiz renkleniyor, görsel açıdan bizleri sevindiriyor. ama olay sadece görüntüyle alakalı değil, müzikle beraber dadına varılabiliyor. Burdan soruyorum "Lo lo Mahzzssunn!!! Kardeşim sen neden böyle bir klip çektin?" ohh sordum rahatladım. İzleyenleriniz var mı bilmiyorum ama mutlaka denk getirip görülmesi gereken bir çalışma "dinle" klibi. yani bizim bildiğimiz mahzsun bir castin timbırleyk, bir destinys child, bir beyonce, bir boybend edasıyla süzülerek ardında kızlarla yürüyor, atılması gereken tripleri es geçmeden 50 hatunla dolu mekanlarda süzülüyor. eğlenmek için iyi bir fırsat... bir an önce izleyin...

sunucu bulunamıyor

bulunamamış sunuculara bağımlı hale gelen hayatımızın internet kısmı, artık kendisine bile sağlayamadığı rahatı bizlere sunmaya çalışıyor.bir siteyi açmaya çalışıyorsun, sunucusu kaçmış.... parmak uçlarımızla bulunabilecek her türlü bilgiye ulaşabileceğimiz sanrısı , bizlere kendi dünyamızda yaşattığımız despot karakterleri, gün ışığına çıkartmaya teşvik etmekte. iyi mi yapıyor peki? tabii ki birçoğumuzun vereceği cevap olan "hayır" ı vermek isterdik lakin cevap bizim sunucularımız tarafından evet olarak iletildi ekranlara.

Cuma, Temmuz 07, 2006

Bim Manyaklığı

sıradan bir cuma sabahına heyecan katan, beni benden alan, uzaklara götüren bir vaka dan bahsetmek istiyorum a dostlar.
Bilenimiz yine bilir bu bim mağazalarında cuma günleri belli ürünlerde indirim olur. biz bunlara fırsat günü demeyi çok isterdik lakin durum hiçte sanıldığı gibi değil. fırsat günü olmuş bize " kimin elinde bilmem ne var" a. şöyle ki içeri girmenizle bir yığın insanın bir noktada yığıldığını!!!!! farkediyorsunuz. işte burası fırsat köşemiz. lakin bu fırsat köşesinde "fırsat" olarak nitelendirebileceğimiz bir ürün maalesef yok. dandik dondik malları elden çıkarmak için böyle bir girişimde bulunan bimciler işi biliyor. siz devlet dairesinde işinizin erkenden hallolmasını
beklerken, memurlar çalışırken göstermedikleri azimi, hırsı burada cömertçe harcamaktan çekinmiyorlar. elde ettikleri çer çöple kasaya doğru harekete geçtiklerinde diğer savaşçıların ganimetlerine bir göz atmaktan geri kalmıyor, gözden kaçırdıkları ürünler için yarı yoldan geri dönüp bir iki kılıç daha sallıyorlar meydanda. sırtladıkları ürünleri kasadan geçirmeden evvel, yalnız gelmedikleri bu eğlencede elde edemedikleri fakat arkadaşlarında gördükleri 3 den fazla maldan birini kendileri alıyor, o arkadaşlarına da fazladan aldıklarını ürünlerden birini veriyorlar. bir nevi "yığınla al ,değişle tokuşla" olayı....

daha fazla yazmak , anlatmak, resimler çekmek, röportajlar yapmak isterdim fakat hazırlıksız gittim , fazla kalamadan çıktım. haftaya daha ince ayrıntılarla dolu bir şekilde karşınızda olma ümüdüylen....

Ah Şu Telenvizyon Dedikleri

Selamlar saygılar....
Bahsetmek istediğim bir iki şey var. Birincisi Mavi Karadeniz kanalında her gün birşeyler yiyen ve de komik olduğunu zanneden bir şahıs ile alakalı. İlk gördüğümde "sürekli makarna yiyen adam" idi, ertesi gün " sürekli karadeniz pidesi yiyen canlı formu" oldu. dün de son olarak kendisini "sürekli köfte yiyen komikimsi" şekliyle gördüm. beyaz bozması bir oluşum, vakit geçirmek için değil ama isyan için iyi bir seçim.
Bir diğer olay ise, Düğün Tv mizin yerli versiyonu ile alakalı. Bilenler bilirler düğün tv miz gurbetteki akraba eş dost düğünlerimizi yayınlıyordu, iyi bir amaca hizmet ediyordu. Lakin yerli versiyonu bir garip bunun yanında. Çünkü sadece Levent-Emel çiftimiz vermişler düğünleri yayınlansın diye. 40 gün 40 gece dedikleri türden bir düğüne tanıklık ediyor izleyiciler. Dönüyor dolaşıyor " şimdi neresindeler düğünün?" merakını gidermek için düğün tv- türkiye kanalını açıyorsunuz. Eklemek isterim böyle bir düğün yok. İzleyebilenler izlesinler ne demek istediğimi anlayacaklar

Çarşamba, Temmuz 05, 2006

serap :)

Salı, Temmuz 04, 2006

Anket

ben uyuz muyum?
a-değilsin.
b-öylesin.
c-sen kimsin?
d-sana uyuz diyen uyuzdur....
(doğru cevap tabii ki de)