Çarşamba, Mayıs 30, 2007

istiyom la...

bak mesela çok lazım şey değil ama bi six feet under dizi logolu bilmem neli tişörtüm olsun istiyom. lost lu da olsun olmuşken. ama yok. göremedim bulamadım henüz. aramaya inandım arşın arşın karışladım lakin yok yok yok. olsa giysem "bak selinsu lost tişörtü giyiyorum ve bende bu dünyayı garipliklerle dolu bir ada olarak algılıyorum, gitmek istiyorum ama gittiğimde geri de dönmek isteyecem o kadar boktan bir durum, size mi gidelim bana mı?" ya da " six feet under. ne duymadın mı? yok müzik grubu değil. dizi bu. çok mükemmel bir dramadır. istersen bana gidip izleyelim bütün sezonları var" demek istiyorum.

sonra bi sponge bob olsun, tazmanya canavarı olsun ya da bilemedin corpse bride filminden karakterlerin oyuncakları olsun böle orta boy plastik güzel olcak ama. kitaplığın kenarına köşesine koyup eve gelen(hahahaha eve gelen hahahahahaha) kızlara "bak verminsu bunlar benim içimde saklamayıp kitaplığa kustuğum çocukluğumun nesneleri, yatak odasına geçelim mi?" demek istiyorum...

kendi yaptığım resimleri çerçeveletip odamın duvarına hatta ve hatta tavanına asmak istiyorum.şu şekilde soran olduğunda "yetersizcan neden bu resim tavanda ay boynum ağrıdıı valla göremiyorum yaaa" , hemmen " şişesu istersen yatağa uzanalım öyle inceleyelim bu sanat eserimi, çok derin manaları olan bir yapıt bu" demek istiyom.

çok şey mi istiyom laaa...

Hebele Hübele Kemele Kümele

(hani lan nerde sigara içimleri arası 7 fark yazın diyenleri kulak memelerinden öpüyorum)

gecelerden bir gece, acaba hangi hece?

Electric Light Orchestra ile gecemizi neşelendirmekteyiz. mr blue sky(diğer şarkıları kötü afedersin) bizlere izlediğimiz ve de unuttuğumuz filmimizin derinliklerine götürdü. hani var ya, son zamanların en beğenilen filmlerinden biri. herkesin dibini düşürdüğünü gördüğümüz eternal sunshine of the spootless mind. yeni vizyona girmişti amerikada. çok merak ediyordum fragmanlarından dolayı. hemen indirip izlemiştim. türkiyede vizyona girme şansını neredeyse 2 sene sonra herkesler izledikten sonra buldu bu talihsiz film. garip bir durum. millet izledi, üzerine konuştu,sonra sen vizyona sok filmi. tabii istesem sinemada izleyebilirdim ama o zamana kadar 3-4 kere izlemiştim. bir kere izlemiş olsam sinemada o keyfi yaşamak isterdim ama olmadı ilerde belki. aynı filmin müzik albümünde wada na tod adlı hint ezgileriylen süslü şarkıyı da tavsiye ederim bak. insanı 20 hikayelik filmi izlemiş gibi hissetiriyor. halamda video kaseti vardı bir tane hint filminin. ilk yarım saatinde olanlardan en az 20 türk filmi çıkardı. o kadar yani. varın gerisini siz düşünün. ben bir süre etkisinden çıkamamıştım. küççük emrah filmleri ne ki yanında. alın yanına bir türkan şoray bir nuri alçolu ahu tuğba ya da bilemedin banu alkan filmi koyun. iyice karıştırın, krema kıvamına gelince de oturun izleyin o kadar.









bu arada bahsi geçen şarkı bitmek üzere( wada na tod yani) sabırlı dinleyicilere tavsiye ediyoruz ve pc ye aktardığımız ikinci albüm olan super extra gravity e geçiyoruz. the cardigans ımın çıkardığı bu albüm ne zaman canım sıkılsa dinlediğim en rahatlatıcı albümlerden bir tanesidir. losing a friend(it's the strings that i tie, i would rather just die, go to hell and crawl back then let it all go) ile yapılan giriş overload ( you i will never forget, i hope you'll remember me later) a geldiğinde sizi tepelere çıkarır. i need some fine wine and you, you need to be nicer (so i need some fine wine, and you, you need to be nicer for the good times and the bad times that we'll have) ise bambaşka bir havaya sahiptir kanımca. dinleyin, beğenmezseniz o sizin zevksizliğiniz mühehehe...


oyoyoy yeni farkettim ki blogger.com sitemiz yazdıklarımızı belirli aralıklarla kayıt altına almaktaymış. bilmem kaç yazım salak internet explorer yüzünden kaydı gitti. özene bezene yazdığım bi iclal baydın - tuna kiremitteköfte yazım vardı. aklıma geldikçe yanarım off offf.. ama iyi olmuş bu. tedirgin olmanın, önce word te yazıp buraya aktarmanın manası kalmadı artık. bayıla bayıla bu pencereden de yazabiliriz( blogu olupta bundan haberi olmayanlara haber veeryim dedim, de ben çok geç farkettim)




uzun bir yazı oldu farkındayım. artık eskisi gibi yazar olacam, bişiler anlatmalıyım tirpleri ile depresyon ertesi yazıları yazmıyorum. fark edenler olmuştur. neden söylemediniz lan bana???? geyik geyik nereye kadar? bıkmadınız mı? arkadaş az da aklı başında şeylerden bahset, hayatın anlamıydı carttı curttu deyin. neyse demenize gerek kalmadı ben fark ettim. bundan sonraki yazımızda kahvaltı etmeden önce, sabahın köründe uyanır uyanmaz içilen sigaranın tadı ve yemekten sonra içilen sigaranın tadı arasındaki 7 farkı açıklayan-açıklamaya çalışan bir yazıyla karşınızda olmayı temenni ederek yazımızı burada noktalıyoruz.((((amanın ne şanlıyım yazı biterken i need some fine wine and you, you need to be nicer çalıyor-yani diyor ki benim biraz iyi şaraba ihtiyacım var senin de nazik olmaya malak......))))

Hebe Hübe Kem bi de Küm

Pazar, Mayıs 27, 2007

cuma ertesi

kaçtır ha yazdım de yazdım diye diye açıp açıp kapattığım blogger sitesini doldurmak bu geceye nasipmiş. halama gidiyorum diye çıktığım kızılay yolculuğum lost 3. sezon finalini izlemek için özgüne gitmemle yurtta sonlandı. kızılayda dolandım avare avare. gittim bi taşın kenarına oturdum yaklaşık bir saat gelen gideni gözlemledim. kızılay ın kalabalık olmadığını toplasan 1000 kişilik bir kalabalığın aşağı yukarı yürüyerek kalabalıkmış izlenimi verdiğini farkettim. aynı adamlar, kadınlar önümden 2-3 kez geçtiler. ben avare avare otururken onlar avare avare dolandılar. bir günüm de böyle yalan oldu. boşa geçti. kitap almak istiyordum olmadı, beğenemedim bişi. raflar kitap dolu. o kitapların çoğu boş. bu kadar da ticari bir işe döndü ya kitap yazmak-basmak. artık ne yapsak boş arkadaş. alıyordun kitabı. okumaya başlıyorsun felaket....

neyse efenim ben size iki mükemmel gruptan bahsedeyim de kulaklarınızın paslarını silip atın afiyetle. birincisi camera obscura isimli isveç olduklarını sandığım bir grup. yumuşak ve hoş şarkıları var. melodiler çok hoş. dinlemekten bıkmıyorsunuz. bir diğeri ise the postmarks isimli grup. bunlar nereli bir bilgim yok açıkçası ama bunlar da çok yumuşak ve dinle dinle bıkma şarkıları yapıyorlar. indirin internetten dinleyin. satın almaya çalışmayın. o parayla karnınızı doyurun...

Hebe hübe Kem Küm

Pazar, Mayıs 20, 2007

Konusuz

evet canlarım konusuz. bir ayşe arman edasıyla yazı yazma niyetimi, hakkı devrim tarzına dönüştürme düşünceleri içerisinde " aman arkadaş, sadece yazmak istiyorum. en yetersizinden" diyerek savuşturdum. öylesine yazalım bir kere de di mi? diye kendi kendime sordum lakin ne zaman öylesine yazmadım hatırlamıyorum. yani oturup "bu yazımızda şundan bundan ve ondan bahsedelim, gençler nasiplensin" dediğim çok olmuyor. beğendiğim film-albüm-kitap dışında hebele hübele yaptığım bir yazım yok (bulup çıkartıp -aha da lan yazmışsın ya işte ibibik ne artizleniyon- diyen olursa da öperim yanaklarından) içinde bulunduğum odada fosur fosur uyuyan arkadaş kimbilir neler görüyor rüyasında. diğer odalardan gelen alarm sesleri ise gecenin, şairlerin mısralarını kıskandıracak mana dolu sessizliğini bozuyor. arada esiyor ağdalı cümle denemelerine girişiyorum nedense. gören de samimiyetsiz, kendini beğenmiş entelektüel olma çabaları içerisinde kıvranan yurdum genci diye nitelendirecek beni. halbusem öle deel.

aslında son yazdıklarımda gına getirdi insanımıza artık. ne zaman bişeycikler yapmaya çalışsa " hadi ordan kro, bize kendini entel diye mi yutturacan" ya da " sen ne anlarsın lan, şair mi olucan" gibisinden çıkışlara maruz kalıyor azimli gençlerimiz. yapmayın etmeyin hevesleri kırmayın gençlerin. onlar geleceğimizin umutları, tomurcukları, açmaya hevesli kır çiçeklerimiz onlar. bak ben bile hevesimi kırdıkları için yazmıyorum uzun zamandır. ağlatmayın beni....

Hebe Hübe Kem Küm

Cuma, Mayıs 04, 2007

Babalara hediyem olsun

bilenler bilir efendim bendeniz arada sırada ortak eksikliğinden babamın tükanda çalışmalara yardımcı olmak amacıyla takılmaktayım. yine pc bana kaldığı için internette fink atmama yan gözle kötü kötü bakan babamı umursamadan o site senin bu site kimin dolanamıyorum. açmışım sigorta sayfasını, bakıyorum, bakışıyoruz. neyse internetin sınırlı olduğu anları doldurmak mahiyeti ile çekmeceleri karıştırırken bu şiiri buldum efendim. ve hemen paylaşasım geldi. nasıl gelmesin.....

BaBa

baba evimizin direği altın gibi yüreği
eşek gibi çalışıyor sanki sağım ineği
ona biz baba deriz o getirir biz yeriz
bulamayız dünyada onun gibi bir keriz

varlık yokluk bilmeyiz sıramızı vermeyiz
siparişler gelmezse babamızı sevmeyiz
hasta oldum diyemez biz doymadan yiyemez
ne mankafa varlıktır yeni bir şey giyemez

etrafını sararız köpek gibi dalarız
dediklerimiz olmazsa anamızı salarız
bu devrialem dönüyor
merak etme oğlum sıra sana geliyor