Cuma, Mayıs 26, 2006
Bir Bahar Akşamı....
Arkadaşlar bir dönemi daha kapatmış bulunuyoruz. Herkese kolaylıklar diliyorum. Bilmem eksikliğini hisseder misiniz ama çok ender yazabilirim artık buraya. Dönüp dönüp eski başlıkları okuyun. Döndüğümde sınav yapıciiimmm
Salı, Mayıs 23, 2006
İnşaat - Top
şimdi efendim bu espiriciği istediğiniz yerde, istediğiniz durumda yapabilirsiniz. Siz yapın da, espiriciği yaptığınız ortam da ki insancıkların tepkileri önemlidir asıl. misal verelim: bu espiriye aşina espiri kalitesi tepelerde birisi bir hah der, karşılık verir ve geçer. lakin ömründe espiriden nasibini almamı
ş birine yaparsanız bunu olaylar gelişir: " kuşum senin küçükken topun inşaata mı kaçtı nedir hehe" el-tepki: "nihahahaohohohohohohahaha mühehe hehehahahaheheheheh nıhahahahoooo tey tey tereleeeeellllooohhhoohhaaaa......." uzayıp gider ve, "inşaat ha, top ha nihahaha" gibi yinelenen öbeklerle zenginleşiyorsa ortam kaçın... kaç kaç bakma daha...
( aha da heç bi masraftan kaçınmadık, o melun topun kaçtığı inşaatın fotoğraflarını çektik)

( aha da heç bi masraftan kaçınmadık, o melun topun kaçtığı inşaatın fotoğraflarını çektik)
oblomovum bu sana.....
bre densiz, bre dengesiz...
sen kendini ne sanarsın
bana tavır koyarsın
zeytinyağına bulanasın
suyun üstünde salınasın
sen gittin döndün o yollardan
biz daha tas-tarak derdindeyiz
sen içtin soğuk sulardan
biz daha derinlerdeyiz
bugün günlerden salı
uzansın sana zeytin dalı
asabımı bozma bir daha
layığındır kızılcık sopası...
sen kendini ne sanarsın
bana tavır koyarsın
zeytinyağına bulanasın
suyun üstünde salınasın
sen gittin döndün o yollardan
biz daha tas-tarak derdindeyiz
sen içtin soğuk sulardan
biz daha derinlerdeyiz
bugün günlerden salı
uzansın sana zeytin dalı
asabımı bozma bir daha
layığındır kızılcık sopası...
neler oluyor bizeee...
ne edem, ne diyem bilmem. canım sıkıldı yine. hayırdır diyoruz ve gelişmeleri merak ilen bekliyoruz.
bunun dışında bu danıştay olayları beni bayaa bayaa şaşırtmakta. çok pis kokular alıyor gibiyim bu olaydan , hayırlısı diyelim buna da.... ayrıntıları bi ara yazarım.
bir de x-men geliyor cumaya.... heyecanlanmaktayım....
bunun dışında bu danıştay olayları beni bayaa bayaa şaşırtmakta. çok pis kokular alıyor gibiyim bu olaydan , hayırlısı diyelim buna da.... ayrıntıları bi ara yazarım.
bir de x-men geliyor cumaya.... heyecanlanmaktayım....
Pazar, Mayıs 21, 2006
Cuma, Mayıs 19, 2006
Amelelikte Sınır Tanımam......
Sınır yok efendim. Halk adamıyak biz. Her türlü ortama gireriz, gerektirdiği gibi de davranırız.
Misal bugün ben-baha-halo baktık canımız sıkılmakta. Dedik evde boş bombalak oturacağımıza, atalım kendimizi Kızılay'a.Atladık otobüse vardık Kızılay'a. Halonun bir takım işleri olduğundan bahoyla beni bir kaç saatliğine baş-ı boş bıraktı. İki depresif ne yapar? Malak malak dolandık efenim. Bir aşağı , bir de yukarı.Gittik doktorumuzdan köfte yedik. sonracığıma dedik bi para çekelim. Daha doğrusu baha dedi çünkü benim param yok ne yazık ki ( mesaj atarsanız banka hesap numaramı verebilirim memnuniyet ilen) Baha parasını çekmekle meşgulken iki güzide hanım kızımız yanımıza yanaştı ve sordu "şey yaa pardon yani, siz yabancı dil biliyo mısınız?" dedik yes. Bir arkadaşımıza 5 dakika sonra dedeman otelinde olacağımızı söyleyebilir misiniz diye de eklediler. Biz de söylemeyek yazak dedik. Aldık kızın bi denesinin telefonunu. O sırada Antonio aradı.Dedim ne ayak antonio, italyan mı? dediler yok ispanyol. Yemiş antonio bunları, eleman bariz italyandı.Baha mesajla cebelleşirken, ben kızlarla sohbete başladım. Nerde okuduğumuzu sordular söyledim. Zekisiniz galiba dediler, yok dedim. Sonra kaçıncı girişte kazandığımızı sordular, ilk dedim. Çok çalıştınız mı dediler, yok dedim. E o zaman zekisiniz dediler. Dedim sanırım öyle :P Sonra ben sordum dedim siz yabancı dil bilmiyo mısınız? Dediler yok bilmeyiz. Dedim bu oğlanla nasıl anlaşıyorsunuz, dediler şöle böle. Ben tam o anda dedim hımmm, zaten giyinişlerinden vs de belli idi ne oldukları da ben konduramadım. Çünkü tanıyıp, tanışabileceğiniz en saf, en dürüst, en temiz insan benim (Oblomovum bu sana :P )
Neyse bu bağyanları geçtik. Gittik beğendikten dondurma aldık. Hani şu algidanın litrelik olanlarından. Yanına da iki kaşık. Çıktık Kocatepe nin arkasında ki çimlik alana. Çimlere yayıldık. Ben ayakkaplarımı çıkardım, çoraplarımı çıkardım, yayıldım kısacası. Baha yapma etme dedi, amele oldun la dedi ama dinletemedi. Ne edem efenim, rahat olmak lazım, ona buna ne bakacaksın. Neyse çılgınca yedik dondurmayı, elimiz ayağımız, yüzümüz hep dondurma oldu küçük çocuklar gibin. Temizlemeden onları yoldan geçenlere baktık felan. Onlar da bize baktı pis pis. Ego mu ezdim yedim yuttum.Bi rahatlama neyin geldi.
Aman işte bugün böyle geçti gitti....
Misal bugün ben-baha-halo baktık canımız sıkılmakta. Dedik evde boş bombalak oturacağımıza, atalım kendimizi Kızılay'a.Atladık otobüse vardık Kızılay'a. Halonun bir takım işleri olduğundan bahoyla beni bir kaç saatliğine baş-ı boş bıraktı. İki depresif ne yapar? Malak malak dolandık efenim. Bir aşağı , bir de yukarı.Gittik doktorumuzdan köfte yedik. sonracığıma dedik bi para çekelim. Daha doğrusu baha dedi çünkü benim param yok ne yazık ki ( mesaj atarsanız banka hesap numaramı verebilirim memnuniyet ilen) Baha parasını çekmekle meşgulken iki güzide hanım kızımız yanımıza yanaştı ve sordu "şey yaa pardon yani, siz yabancı dil biliyo mısınız?" dedik yes. Bir arkadaşımıza 5 dakika sonra dedeman otelinde olacağımızı söyleyebilir misiniz diye de eklediler. Biz de söylemeyek yazak dedik. Aldık kızın bi denesinin telefonunu. O sırada Antonio aradı.Dedim ne ayak antonio, italyan mı? dediler yok ispanyol. Yemiş antonio bunları, eleman bariz italyandı.Baha mesajla cebelleşirken, ben kızlarla sohbete başladım. Nerde okuduğumuzu sordular söyledim. Zekisiniz galiba dediler, yok dedim. Sonra kaçıncı girişte kazandığımızı sordular, ilk dedim. Çok çalıştınız mı dediler, yok dedim. E o zaman zekisiniz dediler. Dedim sanırım öyle :P Sonra ben sordum dedim siz yabancı dil bilmiyo mısınız? Dediler yok bilmeyiz. Dedim bu oğlanla nasıl anlaşıyorsunuz, dediler şöle böle. Ben tam o anda dedim hımmm, zaten giyinişlerinden vs de belli idi ne oldukları da ben konduramadım. Çünkü tanıyıp, tanışabileceğiniz en saf, en dürüst, en temiz insan benim (Oblomovum bu sana :P )
Neyse bu bağyanları geçtik. Gittik beğendikten dondurma aldık. Hani şu algidanın litrelik olanlarından. Yanına da iki kaşık. Çıktık Kocatepe nin arkasında ki çimlik alana. Çimlere yayıldık. Ben ayakkaplarımı çıkardım, çoraplarımı çıkardım, yayıldım kısacası. Baha yapma etme dedi, amele oldun la dedi ama dinletemedi. Ne edem efenim, rahat olmak lazım, ona buna ne bakacaksın. Neyse çılgınca yedik dondurmayı, elimiz ayağımız, yüzümüz hep dondurma oldu küçük çocuklar gibin. Temizlemeden onları yoldan geçenlere baktık felan. Onlar da bize baktı pis pis. Ego mu ezdim yedim yuttum.Bi rahatlama neyin geldi.
Aman işte bugün böyle geçti gitti....
Perşembe, Mayıs 18, 2006
Çarşamba, Mayıs 17, 2006
Sonludur Aşk-Da
Bilenler bilir, pek adetim değildir şiir okumak ya da dinlemek. Ama bunu tavsiye etti dostlar. Bir bakın bakalım beğenecek misiniz siz?
Güzel anılar biriktirdim senden,
Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın
Bir gün apansız gerçekleşiveren.
Bir terazinin durgun pirinç kefesine
Pat diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
Denge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.
Anılarla bozdum o dengeyi ben önce,
İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdiremeden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.
Mutluydum ben yine de kendimce.
Senin girdilerin, çıktılarım benim
Doğrusu uygundu birbirine,
Yan yana gelince bir resmi tamamlayan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınımdan yorgan döşek kaçıran.
Ama inan sonludur aşk da,
Kovalar sonunu kendi kendinin.
Bana bir uçurum gerek şimdilerde,
Yeterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
Kırmak için kristalini hayatın ve şiirin.
metin altıok
Güzel anılar biriktirdim senden,
Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın
Bir gün apansız gerçekleşiveren.
Bir terazinin durgun pirinç kefesine
Pat diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
Denge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.
Anılarla bozdum o dengeyi ben önce,
İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdiremeden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.
Mutluydum ben yine de kendimce.
Senin girdilerin, çıktılarım benim
Doğrusu uygundu birbirine,
Yan yana gelince bir resmi tamamlayan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınımdan yorgan döşek kaçıran.
Ama inan sonludur aşk da,
Kovalar sonunu kendi kendinin.
Bana bir uçurum gerek şimdilerde,
Yeterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
Kırmak için kristalini hayatın ve şiirin.
metin altıok
Eskimo
Ekşisözlükte dolanırkene denk geldim bu başlığa ve de bir entry e. ki şöyle kendisi
"- adana yöresinde ben çocukken sokaklarda satılan, çeşitli meyve sularından ya da coca cola dan yapılan ve eğer çikolatadan yapılmışsa çikolatalı fabrika eskimosuuuuuuu var diye satılan bir tür buzlu yiyecektir di mi travisciim ?
- evet tylerciim hatta teyzemin oğlu ile sırf çikolatalı fabrika eskimosuuuuuu var, var eskimoooo vaaaaaar diye baarmak için satmaya yeltendiğimiz ama ikimizin de utanıp bağıramaması sebebi ile oturup 80 tane yediğimiz nesnedir aynı zamanda"
birden hatırladım şanlıurfa günlerimi. kaç yaşındayım o zaman altı ya da yedi....
sokakta kutu şeklinde el arabasıyla dolaşan eskimocular vardı. eskiiimooooo diye bağırışları duydun mu hemen balkona çıkar, yan gözle annene masum bakışlar atarken, eskimocunun uzaklaşmaması için dua edersin. sonra annen yakıcı, yıldırıcı sıcaklarda kıyamaz eline tutuşturur parayı. ya da okulda teneffüs arasında hemen okulun kapısına gidersin, seni bekleyen eskimocudan varsa paran buz gibi eskimonu alırsın, yalar yalar bitmesin istersin. en çok kolalısını severdim ben. lolipopun kolalısı, eskimonun kolalısı, jelibonun kolalısı. nedir bu kola sevdası anlamadım... ama tadı güzel o ayrı...
valla canım istemediyse ne olayım. şortla, toz toprak içide yürüyerek eskimo yemek... ne tatlı zevkmiş be.....
(bunun dışında eskimoya benzer birşey bulamadım. bilmeyenler bununla ülker roko arası birşey hayal etsinler...)
"- adana yöresinde ben çocukken sokaklarda satılan, çeşitli meyve sularından ya da coca cola dan yapılan ve eğer çikolatadan yapılmışsa çikolatalı fabrika eskimosuuuuuuu var diye satılan bir tür buzlu yiyecektir di mi travisciim ?
- evet tylerciim hatta teyzemin oğlu ile sırf çikolatalı fabrika eskimosuuuuuu var, var eskimoooo vaaaaaar diye baarmak için satmaya yeltendiğimiz ama ikimizin de utanıp bağıramaması sebebi ile oturup 80 tane yediğimiz nesnedir aynı zamanda"

birden hatırladım şanlıurfa günlerimi. kaç yaşındayım o zaman altı ya da yedi....
sokakta kutu şeklinde el arabasıyla dolaşan eskimocular vardı. eskiiimooooo diye bağırışları duydun mu hemen balkona çıkar, yan gözle annene masum bakışlar atarken, eskimocunun uzaklaşmaması için dua edersin. sonra annen yakıcı, yıldırıcı sıcaklarda kıyamaz eline tutuşturur parayı. ya da okulda teneffüs arasında hemen okulun kapısına gidersin, seni bekleyen eskimocudan varsa paran buz gibi eskimonu alırsın, yalar yalar bitmesin istersin. en çok kolalısını severdim ben. lolipopun kolalısı, eskimonun kolalısı, jelibonun kolalısı. nedir bu kola sevdası anlamadım... ama tadı güzel o ayrı...
valla canım istemediyse ne olayım. şortla, toz toprak içide yürüyerek eskimo yemek... ne tatlı zevkmiş be.....
(bunun dışında eskimoya benzer birşey bulamadım. bilmeyenler bununla ülker roko arası birşey hayal etsinler...)
Salı, Mayıs 16, 2006
Yatağım nerde uleyN
Yahu benim bu saatlerde yatağıma uzanmış, kafamı iki büklüm yastığıma koymuş ve de kitabımı okurkene uyukluyor olmam gerekirdi. Lakin netteyim. Neden? Oblomovluk peşindeyiz... Takıldık adama, kaldık nette iyi mi? Bu arada kendimi aştım, onun bunun bloglarına mesajlar, yorumlar bırakıp duruyorum. hayırlısı olsun, daha bir tanesini bile msn messenger listeme ekleyemedim ama bakalım, bekliyoruz sabır ilen, şevk ilen , aşk ilen.
Bir haftadır grevimiz devam ediyor. "geceleri sabahlamaya son" adı altında eylemler gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizin birinci haftası dolmak üzeredir. her sabah , zabaaan köründe uyanaraktan kime ve de neye hizmet ettiğimi bilmiyorum. lakin diğer eylemcilerin de benden bi farkı olduklarını da sanmıyorum. hepimiz var olduğumuzu belli etmek için enteresan ve de anlamsız işlere girişmiyor muyuz acep? yanlış mıyım, yanlışsam düzeltmeyin. bırak dağınık kalsın saçların. rüzgarlara eş olsun. dalgalansın püfür püfür( anlamadım gece gece uykusuz kalınca mı şiir tadında cümleler sıralanıyor?)
Bilmem bahsettim mi burada, ama ben okey oynamaya başladım. alıyorsun 12 lik bir paket. şişir şişir oyna :))))
hehe yok lem bu o bildiğiniz okeyden işte. hani taş döşüyorsun ya... lakin taşları elleyemiyorum çünkü net üzerinden oynamaya çalışıyorum. çok bi eğlenceli geldi bana. Kimisi bağyan arama çalışmalarını oraya taşımış, geliyor masaya bakıyor hanım yok çat çıkıyor. kimisi de (b
en gibin) ne oluyo ne bitiyo farkında değil. sadece taşları diziyor ve arta kalanları yan taraf beğenir de alır diye dışarı bırakıyor usulca... topluyon , bölüyon bişiler oluyo sonra açılıyor falan ... tavsiye ederim. pek bi hoş :P
Aman dostlar uyku bastırdı. Ben soğuk yatağıma gideyim de tek başıma ısıtmaya çalışırken uyuyakalayım ( ühühüh ne yalnızım tanrım bana bir tane bile yeter üçten beşten vazgeçtim, sen onları sezen'e ver)
Bir haftadır grevimiz devam ediyor. "geceleri sabahlamaya son" adı altında eylemler gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizin birinci haftası dolmak üzeredir. her sabah , zabaaan köründe uyanaraktan kime ve de neye hizmet ettiğimi bilmiyorum. lakin diğer eylemcilerin de benden bi farkı olduklarını da sanmıyorum. hepimiz var olduğumuzu belli etmek için enteresan ve de anlamsız işlere girişmiyor muyuz acep? yanlış mıyım, yanlışsam düzeltmeyin. bırak dağınık kalsın saçların. rüzgarlara eş olsun. dalgalansın püfür püfür( anlamadım gece gece uykusuz kalınca mı şiir tadında cümleler sıralanıyor?)
Bilmem bahsettim mi burada, ama ben okey oynamaya başladım. alıyorsun 12 lik bir paket. şişir şişir oyna :))))
hehe yok lem bu o bildiğiniz okeyden işte. hani taş döşüyorsun ya... lakin taşları elleyemiyorum çünkü net üzerinden oynamaya çalışıyorum. çok bi eğlenceli geldi bana. Kimisi bağyan arama çalışmalarını oraya taşımış, geliyor masaya bakıyor hanım yok çat çıkıyor. kimisi de (b

Aman dostlar uyku bastırdı. Ben soğuk yatağıma gideyim de tek başıma ısıtmaya çalışırken uyuyakalayım ( ühühüh ne yalnızım tanrım bana bir tane bile yeter üçten beşten vazgeçtim, sen onları sezen'e ver)
Cumartesi, Mayıs 13, 2006
Güzel Müzik, Sözler Dandik..

Kimden bahsettiğimi anladınız haliyle. Bir zamanların Özgür Kız ı Nil Karaibrahimgil. Hanım kızımız duramamış yerinde yeni bir albüm daha yapmış. Son iki şarkısı hariç( ki onlar da şarkı değil, remix) dinlenebilir bir albüm olmuş. Bir Özgür Kız sevdalısı olaraktan tavsiye ederim arkadaşlar. Hayata karşı duruşunu gayet laubali bir biçimde, içinden geldiğince sözlere dökmeye çalışan ve de arkasında sağlam bir ekip bulunduran ki bu sayede dinlemesi zevkli ürünler ortaya koyabilen bir şarkıcı kendisi.Altyapı sağlam, kendisi cici-bici.... Daha ne istiyorsunuz...
Cuma, Mayıs 12, 2006
Comments
nicedir yırtınıyorum kendi çapımda " ula yazıyom yazıyom kimsecikler yorum etmiyor" deyü. bilmem ne oldu keşke başka şey isteyeydim comment ler almaya başladım. bu beni çok sevindirdi desem yeridir, zamanıdır. okuyanlara sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum...... (şimdiye kadar neden yazmıyordunuz kardeşim... yazın yorum yapın, inter aktif le şelim..... güzelleşelim....)
Perşembe, Mayıs 11, 2006
Sanırım Erken Uyandım....
Şaşırdınız di mi.... Yaa öyle kallar gelir size..Erken kalkıyorum ey ahali.Hemi de öyle böyle deel. Saat 06.00 itibari ilen şuurum açık ve de berrak bir şekilde gözlerimi açıyorum. İnanması zor ama isteyince inanabiliyor insan.Yani öyle böyle değil, kuştan börtü böcekten önce ( daha samimice kargalar pokunu yimeden) uyanıyorum. E tabii bu dün ve de bugün için geçerli bir durum. Lakin ayarlayabilirsem biolocik saatimi daim olsun isterim bu durum. Ve bunun için çalışacağım sevgili Ey Ahali... ( yine sapıttım, sanki halka sesleniş yapıyorum.... ula kaç kişi okuyor ki burayı... Allah ım ne bahtsız, ne okuyucusuz, ne sevgilisizim---- seviyeli b

Yaa işte öyle. Ben gidip biraz gözlerimi dinlendireyim. Malum erken kalktık hemen de yoruluyor bu meretler :))
(görmüş olduğunuz resmi de, " ayyy ne şeker şey bu yaaa " diyecek kızlara ithaf ediyorum. ayarlık olsun maksat :P )
Pazartesi, Mayıs 08, 2006
Sol Kulağım Vega' da

enteresan gelişmelere gebe idik. birer birer dökülüyoruz. geçen hafta savuşturduğumuz şenliğimizden sonra bu hafta enteresan afişlerle sevindirik olduk. bugün koç topluluğu nerden esmiş bilmem, tutmuş okula standlar açmış, eğlence, hediyeler vs vs. akşamında ise vega - mor ve ötesi konserleri varmıştı. ben çok beğenerek dinlediğim, her albümünü ilk çıktığı hafta edinip hatmettiğim vega ma gittim. konser başladı efendim, koçlar sahneyi bayaaa uzağa kurmuşlar staddan. deniz (vokal) hemşerim bu ne böyle, çok uzaktasınız siz" deyiverince koçlar kapıları açtı. bende durur muyum? durmam. koşturdum gittim sahnenin en önüne. iki şarkıyı öyle dinledim ama baktım çınlamalar hırla... dedim gerilere geçem öyle seyredem. neyse konser bitti bende burdayım ama sol kulağım hala yerinde değil. imbaaatttt....
konser 3 sene önce verdikleri konsere nazaran daha başarılı idi. tabii bunda son çıkardıkları albümün de etkisi var. şarkı listesini hatırlamadığım için tam olarak veremeyeceğim ama son albümle elde etikleri başarıdan faydalanarak , birinci ve ikinci albümlerinden parçalar da çaldılar, dediler ki biz sadece hafif müzik ten ibaret değiliz, daha ne şarkılar var b

http://www.vegayadavega.com/ fan sitesidir. iyidir güzeldir. hoştur....
Cumartesi, Mayıs 06, 2006
korkunç cuma..
yok yok o kadar da korkunç değildi bu cuma. cuma namazından sonra kendimi yurta atıverdim. kinyas&kayra yı sonunda bitirdim. beklemediğim bir sonla karşılaşınca içim bi hoş oldu. sen bütün kitap boyunca bir şeyi devam ettir, onunla bitirme. caiz mi bu hakan? neyse tam kitap bitti, ben derin bir ooohhh!! çekerken telefonum çaldı. arayan özgül. bir kaç denemeden sonra konuşmayı başardık. sebilecikle beraber çarşı civarlarında dolanmaktalarmış. beni özlemişler. dayanamamışlar vs. bende kahvaltı yapmamışım. saat olmuş 14. bilmem ne, dedim gideyim de karnımı doyurayım, kızlar da bana eşlik etsinler. neyse efendim, soluğu pizza hut ta aldık(bkz:kinyas&kayra) ben yedim bunlar izlemekle yetinmek varken, patateslerime dadandılar.
yeme içme faslından sonra gittik, basket topu aldım bir tane. iki üç beş atış yaptık. sonra baktım vakit ilerliyor ve ben nete girmemişim o gün. aman tanrım!!!! korku filimi gibin.... koşa koşa gittim halimeee nin leptapını aldım. yurda konuşlandım... sonra konsere gelebilirim dedim bizimkileri sattım.... 5 saati aşkın bir süredir pc başındayım. eski günlerimi hatırlattı bana...
ben bunları yaparkene yeni türkü geldi konserini verdi gitti. millet coştu falan. sesleri buralara kadar (sanki çok uzaktayız) geliverdi. işte bir gün de böyle bitti. ölüme kala-1
yeme içme faslından sonra gittik, basket topu aldım bir tane. iki üç beş atış yaptık. sonra baktım vakit ilerliyor ve ben nete girmemişim o gün. aman tanrım!!!! korku filimi gibin.... koşa koşa gittim halimeee nin leptapını aldım. yurda konuşlandım... sonra konsere gelebilirim dedim bizimkileri sattım.... 5 saati aşkın bir süredir pc başındayım. eski günlerimi hatırlattı bana...
ben bunları yaparkene yeni türkü geldi konserini verdi gitti. millet coştu falan. sesleri buralara kadar (sanki çok uzaktayız) geliverdi. işte bir gün de böyle bitti. ölüme kala-1
Perşembe, Mayıs 04, 2006
Sertab ilen zabbaha gadar denz denz denz

efendim şenliğimizin ikinci günüyle sizlerle birlikte değiliz. şenliğin ikinci günü ardından sizlerle beraberiz. saat 18.00 itibari ilen eski 45'lik lerle coştuk eğlendik. yer yerinden oynadı her sene olduğu gibi. enerjisini 45 liklerle tüketen gençlik saat 21.00 da sahne alan Sertab ile pek alakadar olamadı. lakin kendisi çok başarılı bir performans sergiledi. "Dijital Sertab" ilen coşuldu eğlenildi ama 45 likler seviyesine gelinemedi.
bunların yanısıra, taze internet arkadaşım Derya da bizlere eşlik etti sağolsun. onu o asosyal hayatından çektim çıkarttım :P . eğlendik hopladık zıpladık. baya baya dans ettim. kaçıranlar için tekrarı pazar saat 11,00 da ekranlarda.....
Çarşamba, Mayıs 03, 2006
Hüsn-ü Dinlence

bilirsiniz bi Hüsnü Şenlendirici miz var. Hatta bunun Hüsn-ü Klarnet diye albümü de var. Saolsun gelmiş şenliğimize. İlk gece açılışını bu kardeşimiz ve de Laço Tayfası yaptı. Ammavelakin cümbür cemaatin diline düştün sen (hakan peker e saygılar), beyimiz bilmiyor zannımca ki bizlere kendi deyimi ilen " dinlence" yaptı sağolsun. ki biz de oraya dinlenceye gittiydik. hoplayıp zıplanacak bir konser mi ki bu hüsnünün ki. neyse işte son 25 dakkasında çıktım geldim. donduğuma değmedi be. ulan hüsnü yapılır mı bu şenlikte.... dinlenceymiş pehh.. dinlencene gelecek olsam veririm parasını meb şura salonunda yayılır koltuklara dinlerim.
(bi de küpe takmış dantel :P )
Halil Cibran - Haz ve Izdırap
Sonra bir kadın konuştu: "Bize haz ve ıstıraptan bahset." Ve o cevap verdi:
"Hazzınız, ıstırabınızın maskesiz halidir. Ve kahkahanızın yükseldiği aynı kuyu, sık sık göz yaşlarınızla dolar. Başka türlü olabilmesi mümkün müdür? Istırabın içinize kazıdığı alan ne kadar derin olursa, o denli çok hazzı içerebilir. Ve şarabınızı taşıyanla, çömlekçinin fırınında yanan aynı kadeh değil midir? Ve sesi ruhunuzu okşayan lavta, daha önce bıçaklarla oyulan tahtayla bir değil midir? Kendinizi neşeli hissettiğinizde kalbinizin derinliklerine inin.
Farkedeceksiniz ki, size bu sevinci veren, daha önce üzülmenize neden olmuştu. Üzgün olduğunuzda, tekrar kalbinize dönün. Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olan bir şey için ağlıyorsunuz. Bazılarınız, "Haz, ıstıraptan daha anlamlıdır" der; diğerleri ise, "Hayır, ıstırap daha anlamlıdır". Bense, ikisi birbirinden ayrılamaz, diyorum. Onlar beraber gelirler. Ve siz, bir tanesiyle masanızda otururken, unutmayın ki, diğeri de yatağınızda uyuyordur. Gerçekte siz, hazzınızla ıstırabınız arasında bir terazi konumundasınız. Sadece boş olduğunuzda, hareketsiz ve dengede kalabilirsiniz. Bir hazine avcısı, altın ve gümüşünü tartmak için sizi kullandığında, haz ve ıstırap kefeleriniz, ister istemez, yükselip alçalacaktır."
"Hazzınız, ıstırabınızın maskesiz halidir. Ve kahkahanızın yükseldiği aynı kuyu, sık sık göz yaşlarınızla dolar. Başka türlü olabilmesi mümkün müdür? Istırabın içinize kazıdığı alan ne kadar derin olursa, o denli çok hazzı içerebilir. Ve şarabınızı taşıyanla, çömlekçinin fırınında yanan aynı kadeh değil midir? Ve sesi ruhunuzu okşayan lavta, daha önce bıçaklarla oyulan tahtayla bir değil midir? Kendinizi neşeli hissettiğinizde kalbinizin derinliklerine inin.
Farkedeceksiniz ki, size bu sevinci veren, daha önce üzülmenize neden olmuştu. Üzgün olduğunuzda, tekrar kalbinize dönün. Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olan bir şey için ağlıyorsunuz. Bazılarınız, "Haz, ıstıraptan daha anlamlıdır" der; diğerleri ise, "Hayır, ıstırap daha anlamlıdır". Bense, ikisi birbirinden ayrılamaz, diyorum. Onlar beraber gelirler. Ve siz, bir tanesiyle masanızda otururken, unutmayın ki, diğeri de yatağınızda uyuyordur. Gerçekte siz, hazzınızla ıstırabınız arasında bir terazi konumundasınız. Sadece boş olduğunuzda, hareketsiz ve dengede kalabilirsiniz. Bir hazine avcısı, altın ve gümüşünü tartmak için sizi kullandığında, haz ve ıstırap kefeleriniz, ister istemez, yükselip alçalacaktır."
Şenlik mi, o ne ola ki?

kaç senedir şu okuldayım, her sene bir şenlik yapılıyor amma velakin kime yapılıyor. bana olmadığı kesin. alkol kullanmayan bir bünye olarak şenlik zamanını yurdumda internet&film ikilisi ile geçiriyorum. akşam ki stad konserlerine ise şöyle bir uğruyor nedir durum diye kolaçan ediyorum ortalığı. onun dışında beni hiç alakadar etmiyor bu şenlik olayı. ki ilgilenebileceğim bir aktivite mevcut değil. kimi hipliyor kimi hopluyor, içen-.ıçan belli değil, her yer çoluk çocukla doluyor. kısacası okulun ....... (anladın sen onu)
sizin oralarda şenlik varsa, lik kısmı sizde kalsın bana şen i yollayın
işte budur...
Salı, Mayıs 02, 2006
Inside Man & 16 Blocks

efendim iki gün üst üste bu filmleri izledim. 16 Blocks bizim bruce abimizin bir filmiydi. yaşlanmış kendisi. göbek yapmış demek isterdim ama filmdeki göbek sahteydi. sırıtıyordu. dikkatli bakılacak olursa,orada beyaz bir yastığın yatmakta olduğu belli oluyor. bu minik ayrıntı dışında yaşlanmış adam işte. aksi gibi filmin sonu " olm brus villis ölüymüş " geyikleriyle bezeli bir filmdi. ben türü içerisinde başarılı bulduğumu belirtmek isterim. İyi-kötü polis, bir gammaz, lanet olasıca bir zenci ( lanet olsun dostum bla bla) ve ekşın.... kovalamaca filmi işte..... izlenebilir.

bir diğer lanet olasıca filmimiz ise ( lanet olasıca dedim çünkü bir zenci olan Spike Lee amcamız çekmiş bu filmi de). Denzel ve Clive biraderler (öz kardeş değiller, yanlış anlaşılmasın) oynuyorlar başrollerde. Yanlarına ise almışlar Jodie Foster ımı. Bir banka soygunu filmi ama öyle böyle değil. Enteresan bir senaryosu var. Sonunda işler meydane çıkıyor ve siz " Ulan holivud sineması, artık bu mu popüler oldu" diyorsunuz. Hoş bir senaryosu var. Zekice kurgulanmış bir banka soygunu ile karşı karşıya kalan zeki bir polis amcanın çırpınışlarını izlerken, lafı dönüp dolaştırıp "büyük laflar etme" durumuna getirmişler. Orası az-biraz batıyor ama görmezden gelinirse gayet hoş bir film olmuş.
İzlemenizi tavsiye ederim canlar. Pişman olabilirsiniz ama..... ( Yok ya şimdi benim iyi dediğim filmlere " bu ne la , buna mı güzel dedin sen peh" diyen çok olduğu için çekinmenize gerek yoktur. Zira bu filmler öve öve bitiremediğim entel-kuntel-sanatsal çalışmalardan değiller.... içiniz rahat olsun)
Kutudan... # 3
İşte bu da lise yıllarımdan bir parça. Çok garibinize gitti değil mi? Bende böyle bir şeyi garipserdim yerinizde olsam. Hikayesini dinleyin hele, sonra karar verirsiniz. 16 yaşında olmalıyım. Lisede okuyorum ve lisenin en güzel kızı olmasa da, benim için en güzel kızıyla aynı sınıftaydık. O zamanlar ne olduğunu adlandıramadığım bir durum içindeydim. Hep onu düşünüyordum, yemek yerken, televizyon izlerken, uyumaya çalışırken, yürürken….her zaman… Kafamda sürekli onunla konuşuyordum. Sanki o benim için oradaydı, ben de onun için buradaydım. Tabii ki bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Ben hayallerde dolanırken, ve kaybolmuşken, bir başkası çıkıp benden hızlı davranmış, benden almıştı onu, çalmıştı. Nasıl olur da ben kendimi onun için bu kadar yorarken o gidip
, sadece bir kız arkadaşım olsun diyen ve onu hedef seçen çocukla beraber olurdu. Anladım ki iş işten geçmişti. Yapacak bir şey yoktu. Aklıma nereden geldi bilmiyorum. Bu dahiyane fikrimi düşündükçe gülerim hala. Filmlerde kız, sevgilisine kendisini hatırlaması için saçından bir parça keser verirdi. Bende ise hiçbir şey yoktu. Saçından bir tutam bende olmalıydı. Ama nasıl? Gidip “ Bana saçından bir tutam kesip verir misin? Lazımdı da” diyemezdim. Saçı elde etmenin bir yolu olmalıydı. Ve bu nerden geldiyse aklıma, o zamanlar çok akıllıca görünmüştü. Bir öğle arasında, yemek sonrası sınıfta baş başa kaldığımızda, çiğnediğim sakızı çaktırmadan saçına yapıştırdım ve başkaları fark etmeden onu ben uyardım. Her kızın yapacağı gibi, sinirlendi, uğraştı, çabaladı, ağlamaklı oldu ve sakız iyice yapıştı o çırpınırken. Ben ise “ şans eseri! “ çantamda olan makası aldım ve en temiz yolun, saçı keserek kurtulmak olduğuna onu ikna ettim. Az biraz saf olduğundan kabul etti hemen. Bende işinin ehli bir kuaför gibi kestim saçını sakızla beraber. Bir kağıda sarıp çöpe yöneldim. İşte bu gördüğünüz sakız ve saç ikilisi oradan geliyor. O zamanlar şaşkınlık ve çaresizlikten saklıyordum bunu ama şimdi…sakıza dolanmış saçlar , duygusal olarak kimseye bağlanmamayı, eğer ki böyle bir duruma düşersem de vakit kaybetmeden onu elde etmeyi tembihliyor bana….

Kutudan... # 2

Ortaokul yıllarımda bende, nerden esti bilmiyorum, kalem tutkusu başladı. Otomatik basma kalemler, tükenmez kalemler, dolma kalemler… Kalem, bir sürü kalem. Dört kalemliğim vardı ve hepsi ağzına kadar kalemle doluydu. Bir tanesinde hacıladığım kalemler, bir diğerinde tükenmez kalemler, ötekinde kurşun kalemler ve en sonuncusunda dolma kalemler. Çok az ve de seyrek aldığım harçlıklarımı okul kantininde, teneffüs aralarında harcamaz, ilk solukta kırtasiyeye gider, yeni gelen kalemlerden hoşuma gidenleri alırdım. Bir dönem annem buna bir anlam veremese de, sonradan hoş görmeyi tercih etti. Çünkü ne yaptıysa fayda etmedi, ben kalem almaya devam ettim. Sonra ne oldu bilmiyorum, kalem tutkum sona erdi. Kalemlikler gün geçtikçe boşaldılar. Kime gitti, nereye gitti bilmiyorum ama o kalemler güme gitti. Onlarca kalemden geriye sadece bir tanesi kaldı. Geride kalmasının sebebi de belli, yazmayan ve kırık bir aspirin eşantiyonu… Bu kalemi kim ne yapsın ki? O dönemden bana kalan ve maddiyata değer vermememi, elimdekilerin eninde sonunda beni terk edeceklerini hatırlatan ve tembihleyen bir kalem olarak kutuda, uçurtma kuyruğunun yanındaki yerini aldı.
Kutudan...# 1

Hep merak ettiniz bu kutunun içinde ne var diye. Ama yanlış soruyordunuz sorunuzu. Ne değil neler olmalıydı. Neler vardı bu kutunun içinde? Neler yoktu ki….
Altı, yedi yaşındaydım. Urfa’nın sıcak bir yaz günüde Milliyet gazetesi biz çocuklar için ve çocuk gibi hissedenler için uçurtma vermişti. Promosyonların hayatımda önemli bir yer tutacağından habersiz, Red-Kit kaplamalı uçurtmamı almış, sokaklarda, olduğum üzere bir çocuk gibi koşturup duruyordum. İnat gibi o Urfa günü sıcaktı ama rüzgarlı değildi. Çok uğraştım onu havalandırmak için, olmadı. Üzgün bir şekilde eve giderken, karşıdan gelenlerin beni daha da üzeceklerini nereden bilebilirdim ki? Sol elimde tuttuğum Red-Kit in kuyruğu ardımda beni takip ediyordu. Birilerinin kuyruğa basacak kadar düşüncesiz olduğunu tahmin edip, önlem alacak kadar güvensiz değildim o zamanlar. Çocuktum. Karşıdan gelen adamlara dikkat etmedim. Yanımdan geçip gittiler demek isterdim ama öyle olmadı. Yanımdan geçmişler ama gitmemişlerdi. Bir tanesi durmuş, sıcaktan bunalan, sıkılan canını eğlendirmek için beni kurban seçmişti. Bir adım attım, bir adım daha, ama sonrası o kadar kolay olmadı. Sol tarafım gerildi. Bir anlık gerildim, minik ve önemsiz görülebilecek bir “cart” sesi duydum. Yanımdan geçenlerin en dengesiz olanının ayağını Red-Kit in kuyruğundaydı. Bunu düşünebilecek olsam dikkatli olurdum. Ama iş işten geçmişti. Kuyruk kopmuştu. Kopmakla kalsa yine iyi, koparken uçurtmaya da zarar vermişti. Haç şeklinde çivilediğim çıtalara gerinerek yerleşmiş Red-Kit te yırtılmıştı. Şaşkınlık ve üzüntüden yüzümün aldığı ifade ne kadar komikti bilmiyorum ama eline aldığı kuyruğu sallayan esmer adamı güldürmeye yetmişti. Bana baktı, güldü ve kuyruğu elinde sallayarak, tozlu yolda arkadaşlarına yetişmek için koşmaya başladı. Neden bilmiyorum, bir faydası olacakmış gibi, babam yaşındaki adama kafa tutacakmışım gibi bende onun peşinden koşmaya başladım. Benim de koştuğumu görünce insafa gelmiş olacak ki kuyruğu yere attı ve arkasına bakmadan yoluna devam etti. İstediğim olmuştu, kuyruk artık bendeydi. Daha fazla takibe gerek yoktu, evin yolunu tuttum. Eve vardığımda elimde sadece kuyruk kalmıştı. Red-Kit i yolda bir yerlerde bırakmıştım kendi başına. Önemli, değildi Red-Kit. Önemli olan kuyruktu. Ve o bendeydi. Şimdi de o kutunun içinde. Her zaman tetikte olmamı ve insanlara dikkat etmemi hatırlamam için..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)