Cumartesi, Aralık 15, 2007
olamaz böyle bir şarkı
hebe hübe jay jay johanson....
fazıl say baştan....
hadi bunu geçtim kendisi fazıl say da bunun üstüne konuşan diğerleri daha da acınası haldeler. milliyet.com un yalancısıyım. aha da şöyle:
Güher-Süher Pekinel: Demokrasinin korunması, seçim sonuçlarına saygıyı da gerektirir. Herkesin, bu arada Fazıl Say'ın, hayatını kişisel tercihlerine göre yeniden yönlendirmek istemesini de saygıyla karşılamak gerektiği düşüncesindeyiz. Birey ve insan haklarına olan saygı, anayasal çerçeveye tüm şeffaflığı ile oturtulduğu zaman, toplum dengelerinin değişen hükümetlerle sarsılamayacak bir ortama kavuşacağına inanıyoruz.
çok ayar bir cevap olmuş. piyanist deel de politikacı olsalar fazıl sayın rüyaları gerçek olurmuş bu ülkede. onu gördüm ben...
Serra Yılmaz: Bugüne kadar hiç Türkiye'yi terk etmeyi düşünmedim. Düşünseydim, herkesten çok imkânım vardı, İtalya'ya yerleşebilirdim. Benim Türkiye ile ilgili olarak gördüğüm endişe verici şeyler şu andaki iktidarla ilgili değil, genel devlet anlayışımızla ilgili endişeler. İslamcılardan daha endişe verici olan demokrasinin gerilemesi ve milliyetçiliğin yükselmesi.
serra hanımı severim. iyi oyuncudur ki kendisinin dediği gibi istese çoktan italiyano olmuştu kendisi. ki genel devlet anlayışı diye bir şeye sahip olamadığımız için onunla ilgili endişe duyması da garipsenmiyor değil tarafımca....
Zülfü Livaneli: Fazıl Say gibi uluslararası bir sanatçımız Türkiye'yi terk etmeyi düşünüyorsa, onun bu açıklamasını Türkiye'ye bir uyarı olarak değerlendiriyorum. Onun "onlar kazandı" duygusuna kapılması çok önemlidir. Milyonlarca yurtsever ve üzgün insan bu duyguyu çok iyi biliyor.
zülfü livanellere gidesin diyorum. hasan cihat örter de vitüöz lakin pek aklı başında gibi gelmiyor bana. haksız mıyım? sen yıllarca adamları hor gör, köylü de. sonra birisi gelsin arkadaş o kadar da köylü değilsin(ki köylü ne demek o da bir garip) çanak antenlerinle dünyayı izliyorsun. sen de insansın desin sonra ortalık karışsın....
Yelda Reynaud: Olaylara her zaman pozitif bakıyorum. Bu ülkenin gerçeği buymuş ve ortaya çıktığına seviniyorum. Kendimize, "Biz çok aydınız, cumhuriyet var" diye daha ne kadar yalan atacaktık ki? Herkesin bir arada yaşamasından yanayım. Ülkeyi terk etmeye kalkmak, haklarımızı devretmek anlamına gelecek.
yeldacığım ise yara filmindeki performansı ile göynümde yer etmiş bir oyuncu olmakla beraber bu açıklaması adına üzülmedim diyemem. biz çok aydınız palavrasına destek veriyorum da cumhuriyet yok mu bu ülkede? nerde bu devlet nerde bu cumhuriyet? ortaya çıkan ülke gerçeğini tez konusu yapacak sosyoloji öğrencileri aranıyor!
Elif Şafak: Bir memleketi sevmek onun insanlarını gönlüne alabilmeyi gerektirir. Esas mesele farklılıklara küsmek değil, farklılıklarımızla beraber yaşamayı öğrenmek.
demiş elif. elif elif duyuyor musun? son yazdığın kitaptan hiç bişey anlamadım. karikatür felan hayrola? ilerleyen senelerde kendisini nobel için talihsiz açıklamalar yaparken görebiliriz. onu gördüm ben
Bedri Baykam: Açıklamasını okurken ister istemez şunları düşündüm: Siz siyasetle uğraşmazsanız, bir gün gelir siyaset sizinle uğraşır. Bir kısım insan geç de olsa uyandıysa, bugün burada mücadeleye başlamayı ve geçmiş pasifliklerini topluma unutturmalarını göze almalarını bekliyorum. İlgisizlikleriyle bu hale gelmesinde sorumluluk payı aldıkları bir ortamı terk edip gitmek çare değil.
bedri sen boyalarınla cebelleş diyesim geldi. ya da rahatladıktan sonra arta kalanlarla sergi felan aç?
yaaa işte böyle. ben de tepkiliyim. sıra yazmadan çamaşır makinesine kirlilerini atan arkadaşa. ulan dangalak c.tesi sabahı 8 de kalkmışım çamaşır yıkayacam diye. gitmişim adımı yazmışım 8-10 arasına. sen hangi ara kalktın da çamaşır attın len? ben de iyi yaptım kapattım makineyi lakin durulama evresine getirdikten sonra. artık temiz mi değil mi bilemem ama salak salak iş yapmazsın bundan sonra!!!!
hebe hübe kem küm
Cuma, Aralık 14, 2007
bi buldurun be
Cuma, Kasım 16, 2007
yazaryazmazyazanyazar
ben de ne zamandır oturup cidden bir şey ler yaz mak isti yorum. lakin bir türlü muaafffaak olamadum. bakın imla kurallarından ve de kelimelerin doğru yazılışlarından bile bi haberim. vay anasını.... hatta vay babasını....
...............hebe hübe kem küm.........
Cumartesi, Kasım 03, 2007
çok şaşırdım :)
"tenbel:)" başlıklı bir yazı bu:
dolu dolu geçen günler, ilerisi için de aynısını vaat etmez.gerekliliklerin yerine getirilmesi gelecek günlerin garanti altına alınmasını sağlar. peki bu gerekliliklerin hayata geçmesine engel teşkil eden şeyler nelerdir? tembellik tek başına bu soruya cevap olabilir mi? Her zaman eksik giden şeylere aradığımız, bütün suçu üstüne atabileceğimiz nedenlerin arayışında bizlere sorun çıkartmayan tembellik, her zaman bizi kandıracak bir yol bulur.
beni de kandırabilecek mi acaba
---------------------------------------------------------------
bu "enteresan" başlıklı bir yazı (şunu da farkettim ki çok durum karşısında "enteresan"ı kullanıyorum. ne çok şaşırıyorsam artık):
öyle zamanlar var ki hayatta, insan ne tür yalanlar söylerse söylesin karşısındaki insanı istediği gibi yönlendiremiyor. Bu söylediği yalanın yetersizliğinden değil, karşısındaki insanı hafife alışından kaynaklanıyor. Bu yüzden her ne olursa olsun, kendisine ve de karşısındaki insana saygı duymayan insanların "foya"sı eninde sonunda açığa çıkıyor. Tabii ki bu "en- son" yalan söyleyenin değil, söylenenin insafına kalmış bir durum.
hayatta çoğu zaman bu durumla karşı karşıya kaldığımı hissediyorum. yapımdan ötürü gelen "deşicilik" sayesinde elimden geleni ardıma koymadan uğraşır
aklıma gelenin başıma gelmesine zemin sağlarım. ki olması gereken de bu olmalı. her insan,her söylenene kayıtsız şartsız inanmamalı. Günümüz insanı içinde bulunduğu durum dolayısıyla inanmaya olan büyük ihtiyacını, önüne çıkan herkesle doyurmaya kalkmamalı.
bir insandan ne bekliyorsanız, sizde ona istediğinizi verin ki "alış-veriş" tamamlansın. güven istiyorsanız güven, sevgi istiyorsanız sevgi, yemek istiyorsanız yemek :)))
-------------------------------------------------------------------------
"ben daha ne yapayım" başlıklı bir yazı, neye kızdıysam artık:
artık elimden başka birşey gelmez kardeşim. hiç huyum değildir kaçanı kovalamak. bir yere kadar umursarım, değer veririm ama umursanmadığımı gördüğüm an silerim gider. ki bu tavrımın ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu tartışmaya gerek görmüyorum. bireysel sorunlarını bana yansıtan, daha doğrusu insanlarla olan ilişkilerine yansıtan elemanlarla işim olmasın bi zahmet. ben ne yapayım sorunlu adamı, zaten ben olmuşum kendim koca bir sorun. ara ara bulamadım pimi çekecek bi deli, yoksa şimdiye çoktan patlamıştım. uzun zamandır üzerinde düşündüğüm kafa yorduğum proceleri de hayata geçirmenin vakti geldi sanırım. yaş kemale erdi hatta kemal'i geçtim bile.bu durumda hangi baltaya kürdan çöpü olacam diye düşünmektense sapların arayışına balta olurum daha faideli. okuyan var mı bunları bilmiyorum ama yapacak daha iyi işleri vardır eminim.......
---------------------------------------------------------------------------
"ayna" başlıklı yazıyı daha önce yayınlamıştım burada da ama hoşuma gidiyor şerefsiz bir daha yayınlayalım:
- Bir tek seni anlayamıyorum. Kendime inandığım, kendimi bildiğim kadarıyla kimin yüzüne baksam, ne olursa olsun, birşeyler okuyabiliyordum, ta ki sana bakana kadar.- Neden ben? Daha önce böyle birşey başına gelmediğine göre, bundan önce yaptığın tespitler tam olarak doğru değildir bence. Bunu söylememin nedeni, kendine olan tam güvenindir.
- Hayır senden öncekiler yanlış değildi. Her zaman haklı çıktım. Seni okuyamıyor değilim, içini biliyorum ama bu yüzünden okunmuyor. Her insanın düşüncesi, onun yüzüne, yüzünün ayrıntılarına saklanır. Okumasını bilen bunları görür,okur. Ama senin yüzünde böyle bir giz yok. İçinde neler oluyor, ne düşünceler dolanıyor kafanda, bunları biliyorum ama bunu yüzünde görememem, sanki... Her neyse bir sorun bu benim için.
- Yerinde olsam önce şu gözlükleri çıkarırdım gözümden. Birde öyle bakmayı dene bana!- Ama gözlüklerim olmadan...- Dinle beni ve çıkar onları öyle bak.- Tamam, ama şimdi seni tam göremiyorum.- İşte ben, gerçek ben de bu zaten. Net değilim sınırlarım yok artık. Beni belirten çizgiler silindi uzun zaman önce.
- Bundan ne mana çıkarmam gerekli?- Bana böyle bakarken bende gördüklerinle birleştir aklındakileri, bütünleştir. Bütün bildiklerim, yaşadıklarım, hissetiklerim, beni böyle, bu bulanık hale getirdi. Birike birike içimdekiler dışıma sızdı ve bulandırdı beni. Anladın mı şimdi?
- Hayır böyle olmaması gerekiyor. Ben seni bulanık görüyorsam sende beni bulanık görüyorsun demektir. Beni tam okuyamıyorsun ve buda bizi çıkmaza götürür. Sen neden çıkardın ki gözlüğünü?- Ben değil sen çıkardın!!!- Anlayamıyorum , nasıl olabilir ki? Ben benim, sende ben?- Beni görmek için gözlüğe ihtiyacın yok ki senin.- Bunlara bir anlam veremiyorum. Biz aynı isek sorun ne?- İşte bende sana bunu anlatmaya çalışıyorum. Bakmakla görmek aynı şey değildir. Bakarsın ama göremezsin. Bunu bildikten sonra zaten nasıl bakman gerektiğini anlarsın.....
--------------------------------------------------
bu da "sonunda" başlıklı bir denemesemmidenesemmi ürünü (halime ye saygılar) :
Olmuyor bir türlü başaramıyorum.Ama neden? İstediğim şeyi yapmaktan alıkoyan nedir beni? Ayda yılda bir aklıma geldi,oturdum yapayım dedim. Bundan önce yaşadıklarımı, yaptıklarımı gözönünden geçirdim. Aslında o kadarda zor olmaması gerekiyordu. Yapmam gereken sadece verilen yolları izlemek ve istediğim şeyi elde etmekti. Bu konu hakkında o kadar çok program yapıldı ve yapılıyor ki,içinde olmasa bile insanın yapamaması için hiçbir sebep yok yani.Neyse oturdum,aldım elime gereken şeyleri ve başladım.Başta herşey o kadar basit ve kolay geldi ki bunuda çabucak yapabildiğim için kendimle gurur duymaya başladım. Ama nereden bilebilirdim ki sonunda başıma gelebilecekleri. Ne olduysa olmuş,olmamıştı yanlış olan birşeyler vardı ve bunun geri dönüşüde yoktu, herşeye baştan başlamak dışında.Baktım kendim yapamıyorum,ama ona o kadarda ihtiyacımda var, kalktım giyindim. Ama ne giyiniş. Ben ki öğlen gezmelerine bile saatlerce hazırlanan, günler öncesinden ne giyeceğine, giydiği elbiseyle hangi takıları takacağını hesaplayan bir insanım, benim için bu kadar önemli bir şey için,gözüm hiçbirşeyi görmez olmuştu. Lacivert pantoloumu, onun üstünede açık mavi uzun kollu bluzumu giyip kendimi dışarı attım. Nedense kendimde bir eksiklik hissettim,ve hemen merdivenleri hızla geri çıkarak aceleyle çantamdan anahtarlığımı çıkardım. Fakat bir türlü doğru anahtarı bulamıyordum, birden kendime sakin olmam gerektiği telkininde bulundum. Sonunda doğru anahtarı bulmuş(en son denemede) içeri girmiş, kendimdeki eksikliği gidereceğine inandığım mavi benekli tül şalımı almıştım. Tam çıkacakken kapının eşiğindeki vestiyerin sağına yerleştirilmiş oval şeklindeki aynada kendime bakmayıda unutmadım. Artık tamam sayılırdım,onun için hazırdım.Kendimi sokağa atmamla şaşırdım kaldım. İyi hoştu da,nereden bulacaktım onu. Aklımda bir kaç yer vardı ama daha önce hiç dışarıda yapmamıştım. Yapanları gördüğümde ise bu bana çok tiksindirici gelmişti, asla böyle birşey yapmam, bunun büyüsünü bozmam diyordum kendime. İyi ki de kendimden başkasına dememişim, yok birisi beni az sonra o işi yaparken görse, kimbilir arkamdan neler konuşulurdu.Birden bu düşüncelerden sıyrılıp kendimi bir dükkanın önünde buldum. İçeridekiler büyük bir zevkle sohbet ediyorlar,yapmak için geldikleri bu mekanda yapmak istedikleri şeyi yapıyorlardı. Cama yapışıp içeridekileri görmeye çalışırken,içeridekilerin bana şaşkın şaşkın bakan gözleriyle buluştu gözlerim. Ama o yoktu. O yoktu ama onun dışında neredeyse herşey orada gibiydi. Buna benzer onu bulabileceğim bütün yerleri dolaştım umutlu bir şekilde,bir iki tanıdığa rastladım ama onlara sıkılıp biraz dolaşmaya çıktığımı söledim. Artık sabrım taşmak üzereydi. Vakit geç olmuştu ve ben hala onu bulurum ümidiyle geziniyordum. Sanki onu aramaya çıkacağım anlaşılıp nerede ne kadar varsa hepsi ortadan kaldırılmıştı.Canım çok sıkkın bir şekilde eve döndüm, üstelik o kadar yorulmama rağmen onu bulamamıştım. Eski eşimle boşandığımızda bile bu kadar üzgün olduğumu hatırlamıyordum. Ama ne yapabilirdim ki, elimde değildi bir kere aklıma düşmüştü. Yapılacak işleri umursamadan bende oturdum gecenin o saatinde yeniden başına oturdum ve uzun uğraşlar sonunda yaptım ve rahatladım.neden oturup bir daha yeniden yapmak aklıma gelmemişti. Kendime çok kızdım,nede olsa eninde sonunda evde kendim yapmıştım. O kadar yorulduğum da yanıma kar kalmıştı.Belki anlaması zor gelebilir ama bir tabak bulgur pilavının beni bu hale getireceği aklımın ucundan geçmezdi
----------------------------------------------------------------
bu da "karalamalar" başlığından:
Öyle zamanlar var ki hayatta, insan ne tür yalanlar söylerse söylesin karşısındaki insanı istediği gibi yönlendiremiyor. Bu söylediği yalanın yetersizliğinden değil, karşısındaki insanı hafife alışından kaynaklanıyor. Bu yüzden her ne olursa olsun, kendisine ve de karşısındaki insana saygı duymayan insanların "foya"sı eninde sonunda açığa çıkıyor. Tabii ki bu "en- son" yalan söyleyenin değil, söylenenin insafına kalmış bir durum. Ama siz gelinde bunu yalan söylemeyi marifet sayanlara anlatmaya çalışın. Ne derseniz deyin onları doğru olanı kabul etmeye yaklaştıramazsınız bile. Çünkü öyle bir duruma gelmişlerdir ki her şeyin en iyisini onlar bilir, her durumun üstesinden gelmesini onlar becerir ve her söyledikleri yalanla gerçeğe bir adım daha yaklaşmış olurlar. Siz acizliğinizle onların sebep oldukları anaforda döner durursunuz, bütün suyun akıp gitmesini bekleyerek.
Hayatın kendisinin büyük bir yalan olduğunu savunan insanları da görmüşsünüzdür. Onlar için durum sanılanın aksine çok eğlencelidir. Varsa yoksa kendileri için çabalar, kendileri için üzülür, kendileri için yaşarlar.Gerisi boştur onlar için.Burada yaptıklarının hediyesini bir sonraki hayatlarında alacaklar ve onu da çok güzel bir şekilde harcayarak daha sonraki yaşamlarını garantiye alacaklardır. Sonu olmayan bu döngü inancı onların başka şeyler için çabalamasını, düşünmesini engeller. Fark ettiğiniz üzere onlarında bir inanca, bir şeylere inanmaya ihtiyaçları vardır. Hangimizin yok ki? Çok küçük bir terslikte bile hemen, bizden büyük ve de yüce bir güce sırtımızı dayayarak geçmesini bekleriz.
***
Beklerken sıkılmayayım diye kendi kendime uydurduğum oyunlarında bitmesiyle “ne olacak şimdi?” diye düşünmeye başladım. Vakit ilerliyor acımadan ama beklenenlerden ses yok.off larla beraber saniyeleri sayıyorum. Her bekleyen amacına ulaşıyor, geçip gidiyorlar yanımdan mutlu bir şekilde. Artık buna bir son vermenin zamanı geldi. Geldi hatta geçiyor. Ne yapalım kısmet değilmiş. Artık bundan sonra da kısmet olur mu bilmem….
***
Limanlar her zaman umut olmuştur yüreğine insanın. Hiç bir zaman, açıkta kalmak insanı mutlu etmez. İlla ki ayakları sağlam bir yere basmalı. Ama emin midir ki o sağlam dediği kara parçası onu hiç beklemediği bir zamanda sarsabilir. Fırtına öncesi sakin deniz misali, suskun olan toprak onun ayakları altında isyan edecektir.
***
Bunalıma ya herşeye sahip olduğumuz için ya da birşeylere sahip olamadığımız için düşeriz. Bu buhranlar kendilerini fiziki olarak belli ederler. Gerek hal ve hareketlerinizde gerekse bedeninizde. Yapılacak işleri tüketen insanlar farklı ve toplumun alışık olmadığı işlere yönelirken, henüz birşeyler elde edemeyenler ise daha da karamsarlaşarak tembelliğin sınırlarını zorlarlar. Günümüze mahsus bir durumdur bu. Iyiye değil kötüye gitmektedir.
***
Arkadaş sahibi olmak, aynı şeyleri düşündüğün, aynı şeylerden zevk aldığın, benzer durumlarda endişe duyduğun birilerinin varlığını bilerek yalnız olmadığını hissetmenin garantisidir
Hayatlarını zevk almak adına yaşayan o kadar çok insan var ki, hiçbir inancın bağlayamadığı bu insanlar zevk almak için verdikleri “tatlı mücadele” de birçoklarının ayağını kaydırmakta bir sakınca görmüyorlar. her şeye saygılı geçinen bu insanların kendi çıkarları uğruna yapmayacakları şey neredeyse yok gibi. Birinci tekil şahıs eklerine sahip eylemlerden(yaptım, ettim…) büyük haz alan bu insanlar bizim kendimize geçerli kıldığımız kurallardan muaflar mı ki?
İnsan için anlaşılması zor mahluklardır deriz, peki hiç anlamaya çalışır mıyız? Karma karışık duygular, mantıksız davranışlar bizim için çözümlenmesi zor olan vakalar gibidir. Halbuki basite indirgersek her şeyi, anlaşılmayacak bir durum yoktur ortada. Formül çok basittir. Ama bunu anlamak yıllar alır. Bir öğüt gibi aktarılamaz, tecrübeyle elde edilir ancak.
Varlığından şüphe duyduğumuz şeylerin gerçek olduğuna dair deliller ortaya çıktıkça, kendimize olan güvenimiz sarsılıyor. Ya açık olana inanmamaktan ya da sahte olanı fark edememekten dolayı kendimize olan inancımız ve güvenimiz sarsılıyor. Ve daha sonrası için, daha dikkatli olmaya çalışırken, daha çok hata yapmaya başlıyoruz.kendimizden uzaklaşıyor, ruhumuzda yama tutmayan delikler açıyoruz.
Yalnızlıktan zevk aldığım zamanlarda mevcut şu hayatta. Hep beni sıkacak değil ya tek başıma olmam. Herkesin insanların, kuşların, arabaların sustuğu saatler benim saatlerim. Dinlemek istediklerimi anlamamı sağlayan saatler. Kendimi dinliyorum, geceyi dinliyorum, sevdiğim şarkıları dinliyorum ki bu şarkılar benim duyularımı keskinleştiriyor. Daha iyi görüyorum, hissediyorum çevremi, o uyuyor olsa da. Anlıyorum onu, paylaşıyorum yorgunluğunu. Ve gün uyanıyor. Ben uyuyorum.
Özlemini çektiğim şeyler o kadar yakın ki, bilmeden dibimdeki şeyleri özlüyorum. Serin bir akşamüstü balkonda oturup güneşin batışını izlemeyi, bulutların renkten renge girmesini izlerken soğuğun burnumun ucunu kırmızı yapmasını özlüyorum. Sabah namazından sonra doğmamış günü beklemeyi, güneşin ilk selamladıklarından biri olmayı, günle beraber ısınmayı…….
Sıcaktan kuruyan boğazımı bir bardak buz gibi suyla serinletmeyi….
Elektrikler kesildiğinde yıldızları seyretmeyi…..
Annemin hazırladığı sabah kahvaltısı ardından koştura koştura okula yetişmeyi, hepimizden önce uyanıp sobayı yakmasını özledim.
Mevsimlerin değiştiğini fark etmeyi özledim, yaprakların sarardığını, havaların soğuduğunu, üstsüz kalan ağaçları, göç eden kuşları, sürünün V şeklini bozan gıcık kuşları,
Parlayan ama sadece içimi ısıtan güneşi, ılık ılık esen rüzgarları, yeşeren dağları…..
Bayram için hazırlık yapan öğrencileri özledim….
Ve daha bir çok şeyi özledim. Ama bunlar yanı başımda, her zaman bildikleri vakitlerde ortaya çıkıyorlar ve biz buradayız diye çırpınıyorlar. Ne olduysan artık onları görmez olmuşum. O heyecanları anlık yaşıyorum bir anda aklıma gelip tatlarını bırakıyorlar damağımda.doyumluk olmuyor bu ziyaretler hiçbir zaman.
Hani bazen uykunuz kaçıyor ya gece yarıları, işte ben o zaman uyuyorum. Sizden çalıyorum uykuyu. Çalarak yaşıyorum hayatı. Yediğinizden zevk almıyorsunuz ya, ben o zaman doyuyorum. Siz yorgunken ben zinde oluyorum, siz hasta iken, kıpırdayamazken ben sapasağlamım. Hayatı sizden çalıp yaşıyorum. Sizin benden aldıklarınıza karşılık….
Hayatta sinir olduklarımın başında sözlerimin havada kalması geliyor. Cevap alamamak, dinleyen bulamamak beni çıldırtıyor. Yazdığım mektuplara, maillere, telefon mesajlarına cevap gelmediğinde, sorduklarım cevapsız kaldığında yapacak şey bulamıyorum. Elim ayağım birbirine dolanıyor, kendimi salak gibi hissediyorum. Elimde olsa beni cevapsız bırakanları teker teker ortadan kaldırırdım ki tekrar cevapsız bırakmasınlar beni……
------------------------------------------------------------------
"yardım edin" adı altında yazılanlar:
Kişilik karmaşasından yararlanmak için çok uygun bir zaman dilimindeyiz. Herhangi bir kitapçıya girdiğimizde onlarca kendine yardım kitabı görürsünüz.Bence bu,çağımız insanının kendini tanımaya vakit kalmadan hayata atılmasından kaynaklanan kaybolmuşluğu yok etme çabasından başka birşey değil. Öyle ki daha kendimizin farkına yeni yeni vardığımız dönemlerde,hemen okul başlar ve hiç bitmek bilmez bir biçimde,hayatımızın ve benliğimizin etrafını yüksek duvarlarla örer.Daha ne olduğunu anlamadan sorumluluklar başlar ve bu ölene kadar devam eder. Temel içgüdüleri doyurma çabası insanı kendinden uzaklaştırıyor. Bu da yeni bir hastalığa,kişilik karmaşasına götürüyor insanı. Bir düşünün tam olarak ne için istek duyuyorsunuz,ne yapmak size zevk veriyor ve bu isteklerinizin ne kadarını yerine getirebiliyorsunuz? Eminim bunları yapan şanslı bir azınlık vardır ama diğerleri için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bu durumdan faydalanmak için birçok kitap yazılmıştır bence.Geçenlerde bunlardan birkaç tanesini elime alıp inceledim.Bir tanesi herşeyin cinselliği tam manasıyla yaşayamadığımız için kendimizi yetersiz,rahatsız hissettiğimizi söylemiş. Cinsel ilişkinin sadece üremeyi değil ,ruh dengesini sağlamayı, enerji ile dolmayı sağlamak için yapılması gerektiğini söylüyor.Bir diğer kitapta ise birçok hikayeyle desteklenmiş ‘Kendi rotanızı çizin,mutlu olun,gülümseyin,kendinizi bulun’ öğütleri veriliyor.Ve bunlar gibi birçok kitap...Bu kitapların insanlara ne kadar yararı oluyor bilemem ama savunduğum şey şudur;İnsana kendisinden başka kimse yardım edemez,herkes kendi derdindedir,atalarımız ne güzel demiş el elin eşeğini türkü ile arar diye
------------------------------------------------
"kuyu":
Geçmek bilmeyen bir acıdan muzdarip olmak.Belkide en zor yanı bu hayatın.Sürekli aradığın çareyi bulamamanın verdiği ümitsizlikle geride kalan yaşama isteğininde sönüp gitmesi.Ne kadar acıdır bilemez kimse,bu acıyı yaşamadan.Varoluşunu sorgulama gafletine düştü mü insan,artık bitmiştir,herşey geri dönüşü olmayanbir yola sapmıştır.Ne ,neden sorularını aklında yineleyip,ruhunun en derinlerine kadar ızdırap çeken insanı ne kurtarabilir ki?Bir yol bulup çıkamadığı ruhundaki o kuyudan dışarıya seslenir durur,ama sonuna geldiğini anlar çünkü kimse duyamaz onu kendisinden başka.Bir uğultu gelir kulağına,bu onun sesidir.İlk düştüğü gün söylemişti bunları 'Yardım edin kurtarın beni'.Anlar ki boşuna yardım istemiştir bunca zaman çünkü tüm yakarışları,feryatları ona geri dönüyordur birer birer.Karanlığa da alışmıştır artık.Kabullenmeye başlar ve anlar ki dışarı çıkarsa herşey buradakinden daha zor olacaktır,yıllardır görmediği ışık gözlerini kamaştıracak azda olsa önceden gördüğü,hissetiği,kokladığı,sevdiği dünya daha da anlaşılmaz olacaktır onun için.Uzun zamandır burada olmamanın sonucu olan yabancılık hissinden bunalıp tekrar o kuyuya dönmek ister.Beladan,yargılayan yabancı gözlerden uzak,o karanlık,sessiz ve tek başına mutlu olmayı,daha doğrusu mutlu olmanın ne demek olduğunu anlamaya başladığıyeri ister.Tıkanır nefesi bir yerde.Ve tekrar karanlıktadırAma bu o eskiden içinde yıllarını geçirdiği o karanlık küf kokulu nemli kuyuya benzememektedir.artık ayakta durmadan bekler karanlıkta uzanarak,yeri dardır eskiye oranla ama artık biliyordur ki burada daha rahattır ve onu çağırması gereken sesi bekler,anlamıştır ki yalnız başına verdiği kararlar onu mutlu etmez.Bu yüzden kendine seçtiği rehberin sesini bekler feryat etmeden,korkmadan,huzur içinde
----------------------------------------------------------
Salı, Ekim 30, 2007
amman sabahlar olmasın
Cumartesi, Ekim 27, 2007
İnanılmaz ammavelakin GERÇEK KESİT
Cuma, Ekim 26, 2007
var bir gariplik

oturdum ben de, google dan yardım istedim. sağolsun sayfalar dolusu seçenek çıkarttı karşıma lakin bunlardan hiçbideneciği benim işime yaramaz. bu arada işime yarayabilir düşüncesiyle okuduğum öykü denemeleri de beni benden aldı. arkadaş iki kitap okuyanın içine düşüyor yazma ateşi, adamlar kavrulalım, yanalım anca pişeriz demeden, başlıyorlar yazmaya. "saat 2 yi gösteriyordu. dışarıda g.t donduran bir soğuk vardı, dişleri bir birine çarparaktan, tir tir titreyerekten, bade de süzerekten ağır ağır sokakta ilerlemeye başladı. işte o sırada duydu o acı çığlığı........" diye gidiveren, " kötü adamların elinden kurtadığı mahmure ile, uzaklara çok uzaklara taa uzaklara kaçtılar. bir çiflikte çalışmaya başladılar. bütün gün sabbbahtan ağşama değin ter içinde kalıyorlardı lakin onların bu yprgunluğunu unutturacak dünya datlısı da bir bebeleri vardı" şeklinde biten acayip karalamalar mı dersin ne dersin bilmem. internet bunlarla dolmuş taşıyor. kişiler profil oluşturuyor, rumuzları altında öyküler yazıyor. bi tanesinde 112 öykü vardı yayında olan. yuh dedim oha dedim. ulan Sabahattinim Alimin bile o kadar öyküsü yok. sen nereye yazıyon, nerenle yazıyon? diye sorasım geldi. lakin üye olmam gerekiyormuş. uğraşmadım.
siz siz olun, kitap okumayın, okunmasını da gerektirecek bir işte, bölümde bulunmayın. abilerinize, ablalarınıza yazık etmeyin.....
hebe hübe kem küm öykü....
Perşembe, Ekim 25, 2007
Uykumu bulana ya da getirene 100 bin lira veriyorum

-Gece uykudan sık uyanma ve tekrar uyumakta güçlük çekme -Sabah çok erken uyanma
-Dinlenmemiş uyanma

Çarşamba, Ekim 24, 2007
garibime kaçtı
Pazartesi, Ekim 22, 2007
kendini bi halt sanan blogger lar
rahatladım oh be :)
hebehübekemküm
Cumartesi, Ekim 20, 2007
Ve Bu Ayın Bombası
bir de burdan bak
hayri pıtır'a nolmuş?

bulgar müzükleri fiyaskosu
Perşembe, Ekim 18, 2007
bulgar müzüklerinden seçmeler - 1


Çarşamba, Ekim 17, 2007
200. Yazım
hebe hübe gak guk
Pazartesi, Ekim 08, 2007
Düştüm MySpace Çukuruna
hebe hübe kem küm
Cumartesi, Ekim 06, 2007
Şimdi Aydım

Cuma, Ekim 05, 2007
Civcivlerin Gözü Önünde
Perşembe, Ekim 04, 2007
Pazartesi, Ekim 01, 2007
Yetersiz Veri ye bir Şevval Kampanyası
Cumartesi, Eylül 29, 2007
tozu dumana kattık

Cuma, Eylül 28, 2007
yaz babam yaz
hebe hübe kem küm
Perşembe, Eylül 27, 2007
Hepi Topu Börtdey to meee
Pazartesi, Eylül 24, 2007
Pazartesi, Eylül 17, 2007
yeni bir hafta bizi bekliyor
istanbulda bilmem neredeki bir okul tadilatı bitmediği için açılamamış. öğrencilere de taa 5 km uzaklıktaki bir okula gitmeleri salık verilmiş. iyi tamam da arkadaş, madem tamamlayamadın okulu alacaksın çocukları sen götüreceksin. millet okul telaşesi cartı curtu derken cüzdanlarının dibini görmüş zaten bir de servis parası mı verecekler. ondan geçtim koskoca yaz tamamlayamadınız mı tadilatı. burada 2 ayda adamlar 4 katlı apartman diktiler içine de insanları yerleştirdiler. sen tadilatı yapamıyorsun. bunun yazışması cartı curtu ihalesi eminim ki ağustosun sonunda anca tamamlanmıştır. e tabii ki yetiştiremezsin yeni öğretim yılına( bak öğretim dedim eğitim demedim. neden? çünküm eğitim yok gibi ülkem okullarında) (bir mesaj veriyoruz anlamayanlar içinde açıklıyoruz. işe bak)
Perşembe, Ağustos 30, 2007
çok
hebehübekemküm
Pazartesi, Ağustos 27, 2007
kazanmadım geldi
biri beni kurtarsın...
(farkettim ki uzun zamandır ben buraya yazmıyorum. artık her gün internete girip yazayım bari, olmuyor böyle, içine at at nereye kadar. insanız bizde, içimizi dökecek yer arıyoruz. blogdan iyisi mi var canlar. hade görüşürüz)
Hebe Hübe Kem küm
Perşembe, Temmuz 26, 2007
hayat zor derler de inanmazsın
uzun zamandır dua etmiyorum çünkü kendimi bir şey isteyecek pozisyonda görmüyorum. ama bi zahmet gerizekalı insanların toplum içine çıkmaları yasaklansın,engellensin, önüne set çekilsin.ne biliim iş hayatına sokmasınlar bunları normal insanların yanında. kendi aralarında geri geri takılsınlar. bu ne lan. ben ne büyümek ne adam olmak ne de iş hayatına atılmak istiyorum. bunlarla uğraşa uğraşa iki ayda ince hastalıktan geberir gider insan
Pazartesi, Temmuz 16, 2007
pazartesiden tatil mi olur?
Cuma, Temmuz 13, 2007
Antalya yanıyor bacım!!!
Cumartesi, Haziran 09, 2007
you can dance, you can jive, having the time of your life
Salı, Haziran 05, 2007
Çarşamba, Mayıs 30, 2007
istiyom la...
sonra bi sponge bob olsun, tazmanya canavarı olsun ya da bilemedin corpse bride filminden karakterlerin oyuncakları olsun böle orta boy plastik güzel olcak ama. kitaplığın kenarına köşesine koyup eve gelen(hahahaha eve gelen hahahahahaha) kızlara "bak verminsu bunlar benim içimde saklamayıp kitaplığa kustuğum çocukluğumun nesneleri, yatak odasına geçelim mi?" demek istiyorum...
kendi yaptığım resimleri çerçeveletip odamın duvarına hatta ve hatta tavanına asmak istiyorum.şu şekilde soran olduğunda "yetersizcan neden bu resim tavanda ay boynum ağrıdıı valla göremiyorum yaaa" , hemmen " şişesu istersen yatağa uzanalım öyle inceleyelim bu sanat eserimi, çok derin manaları olan bir yapıt bu" demek istiyom.
çok şey mi istiyom laaa...
Hebele Hübele Kemele Kümele
(hani lan nerde sigara içimleri arası 7 fark yazın diyenleri kulak memelerinden öpüyorum)
gecelerden bir gece, acaba hangi hece?


bu arada bahsi geçen şarkı bitmek üzere( wada na tod yani) sabırlı dinleyicilere tavsiye ediyoruz ve pc ye aktardığımız ikinci albüm olan super extra gravity e geçiyoruz. the cardigans ımın çıkardığı bu albüm ne zaman canım sıkılsa dinlediğim en rahatlatıcı albümlerden bir tanesidir. losing a friend(it's the strings that i tie, i would rather just die, go to hell and crawl back then let it all go) ile yapılan giriş overload ( you i will never forget, i hope you'll remember me later) a geldiğinde sizi tepelere çıkarır. i need some fine wine and you, you need to be nicer (so i need some fine wine, and you, you need to be nicer for the good times and the bad times that we'll have) ise bambaşka bir havaya sahiptir kanımca. dinleyin, beğenmezseniz o sizin zevksizliğiniz mühehehe...
oyoyoy yeni farkettim ki blogger.com sitemiz yazdıklarımızı belirli aralıklarla kayıt altına almaktaymış. bilmem kaç yazım salak internet explorer yüzünden kaydı gitti. özene bezene yazdığım bi iclal baydın - tuna kiremitteköfte yazım vardı. aklıma geldikçe yanarım off offf.. ama iyi olmuş bu. tedirgin olmanın, önce word te yazıp buraya aktarmanın manası kalmadı artık. bayıla bayıla bu pencereden de yazabiliriz( blogu olupta bundan haberi olmayanlara haber veeryim dedim, de ben çok geç farkettim)
uzun bir yazı oldu farkındayım. artık eskisi gibi yazar olacam, bişiler anlatmalıyım tirpleri ile depresyon ertesi yazıları yazmıyorum. fark edenler olmuştur. neden söylemediniz lan bana???? geyik geyik nereye kadar? bıkmadınız mı? arkadaş az da aklı başında şeylerden bahset, hayatın anlamıydı carttı curttu deyin. neyse demenize gerek kalmadı ben fark ettim. bundan sonraki yazımızda kahvaltı etmeden önce, sabahın köründe uyanır uyanmaz içilen sigaranın tadı ve yemekten sonra içilen sigaranın tadı arasındaki 7 farkı açıklayan-açıklamaya çalışan bir yazıyla karşınızda olmayı temenni ederek yazımızı burada noktalıyoruz.((((amanın ne şanlıyım yazı biterken i need some fine wine and you, you need to be nicer çalıyor-yani diyor ki benim biraz iyi şaraba ihtiyacım var senin de nazik olmaya malak......))))
Hebe Hübe Kem bi de Küm
Pazar, Mayıs 27, 2007
cuma ertesi
neyse efenim ben size iki mükemmel gruptan bahsedeyim de kulaklarınızın paslarını silip atın afiyetle. birincisi camera obscura isimli isveç olduklarını sandığım bir grup. yumuşak ve hoş şarkıları var. melodiler çok hoş. dinlemekten bıkmıyorsunuz. bir diğeri ise the postmarks isimli grup. bunlar nereli bir bilgim yok açıkçası ama bunlar da çok yumuşak ve dinle dinle bıkma şarkıları yapıyorlar. indirin internetten dinleyin. satın almaya çalışmayın. o parayla karnınızı doyurun...
Hebe hübe Kem Küm
Pazar, Mayıs 20, 2007
Konusuz
aslında son yazdıklarımda gına getirdi insanımıza artık. ne zaman bişeycikler yapmaya çalışsa " hadi ordan kro, bize kendini entel diye mi yutturacan" ya da " sen ne anlarsın lan, şair mi olucan" gibisinden çıkışlara maruz kalıyor azimli gençlerimiz. yapmayın etmeyin hevesleri kırmayın gençlerin. onlar geleceğimizin umutları, tomurcukları, açmaya hevesli kır çiçeklerimiz onlar. bak ben bile hevesimi kırdıkları için yazmıyorum uzun zamandır. ağlatmayın beni....
Hebe Hübe Kem Küm
Cuma, Mayıs 04, 2007
Babalara hediyem olsun
BaBa
baba evimizin direği altın gibi yüreği
eşek gibi çalışıyor sanki sağım ineği
ona biz baba deriz o getirir biz yeriz
bulamayız dünyada onun gibi bir keriz
varlık yokluk bilmeyiz sıramızı vermeyiz
siparişler gelmezse babamızı sevmeyiz
hasta oldum diyemez biz doymadan yiyemez
ne mankafa varlıktır yeni bir şey giyemez
etrafını sararız köpek gibi dalarız
dediklerimiz olmazsa anamızı salarız
bu devrialem dönüyor
merak etme oğlum sıra sana geliyor
Perşembe, Nisan 26, 2007
Hayatı Yaşamak Şiir Tadında
gözleri siyah, teni durudur
sacları sanki su samurudur
üstelik sana vurulmustur
hem onun tuzu da cok kurudur.....
su samuru saçlı yar üzerine yapılabilecek her türlüm yoruma açığız.
Hebe Hübe Kem Küm
Salı, Nisan 24, 2007
Gece Sesleri
Hebe Hübe Kem Küm
Perşembe, Nisan 19, 2007
Çarşamba, Nisan 18, 2007
Pandora'da İki Türk


Salı, Nisan 17, 2007
tüh
hebeeeee hüübeeeeeee kemmmmm küüüümmm
Pazartesi, Nisan 16, 2007
Naptın Manic Street Preachers
bir de bonus single linki vereyim. pek bi hoş Travis grubu da yeni albüm öncesi dinleyicileri ile bir single paylaşmışlar. Şarkımızın adı Closer linki de aha:
http://www.youtube.com/watch?v=u2hYn_4yuhc
Hebe Hübe Kem Küm
Pazar, Nisan 15, 2007
Blogger Türkçe
Hebe Hübe Kem Küm
Çarşamba, Nisan 11, 2007
Batıdan Doğan Güneş
Hebe Hübe Kem Küm
Cumartesi, Nisan 07, 2007
Ne Güzel Bir Gün Sinir Olmak İçin
Hebe Hübe Kem Küm(edit için angel a teşekkürler)
Salı, Nisan 03, 2007
neden hep erkekler
bir teyzem şöyle tanıtmış kendini:tipik bir yay burcu kadınıyım. gezmeyi, eğlenmeyi, hayatı severim. evimde kedilerim, köpeğim, kuşlarım ve balıklarımla yaşıyorum. ingilizce ve almanca konuşurum, işletme bölümü mezunuyum. (uuuuuuuuuuvvvvvvvvv)
bir diğeri: of şu anlatma işi varya uyuz oluyorum bir insan kendisi için olumsuz birşey yazmaz doğal olarak onu karşısındaki kişinin keşfetmesi lazımki güzel ve anlamlı arkadaşlıklar kurulsun(hadi ya)
hımm aradım mamafih bulamadım. anlaşılan şu ki bayanlar yamuk yapmıyorlar. kendilerini tebrik ediyoruz, arayışlarında mutlu sona ulaşmalarını temenni ediyoruz hehe
hebe hübe kem küm
yine siberalem, yine yaran profiller
soru şu: yatak odanızda bulundurduğunuz 3 şey:
el cevap: ""1. kadın 2. kadın 3. kadın""
nerelere gitti? el cevap: melezya
sevdiği kitaplar: 100 fırça darbesi
aradığı kişinin tanımı yaptığı yerde şu var:
En az lise mezunu, bekar, dul veya boşanmış , hayatta kendine yeten, okumayı, seyyahat etmeyi ve gülmeyi seven bir bayan...LUTFEN ERKEK ARKADAŞLAR YAZMASINLAR, BOŞUNA ZAHMET EDİYORLAR(hahahahahahahahahahahahahaha)
bitanesi ise demiş ki:Dogrulari konusan gerçek bir sarisin hayat arkadasi ariyorum.
bir denesi kendini anlatırken gözlem-yorum yapmaktan kendini alamamış:
50 yaşında emekli bekar erkeğim Uzun zamandır siberalemdeyim birçok profil okudum ve şunu çıkarttım: Türkiyedeki tüm doğru kişiler iyi niyetli kişiler burada toplanmış kimse yalan sevmiyor herkes dürüstlükten bahsediyor.kadınların çoğu adam gibi adam erkeklerde kadın gibi kadın istiyor.(Lütfen bir bilen kişi bana adam gibi adam ile kadın gibi kadın ne demek tir onu öğretirse çok mutlu olacağım)insanlarımız yalanı sevmem derken bile yalan söyleyebilecek kadar yalancı dürüstüm doğruyum derken bile sahtekar.Benim güzel Türkiyemin güzel insanları işte bunlar:)))sevgiyle kalın..
sunuş başlığına gel : beni arayın mutlu olursunuz!!!
hebe hübe kem küm
gece bana gel


haa dinginlik, evet. dinginim. dingilim de. içsel devinimlerimin, bilinçaltımın tutsaklığından kurtulup kendini açığa çıkarma çabalarını bastırmakla yükümlüyüm (bu cümleyi anlayıp bana yorumlarda açıklayan olursa müteşekkir kalacağım) 26 pc lik pc labında 13 kişiyiz. saat 04.02. bi denesi de kız. ne işi var bu saatte burada. erkek yurdunda. hımmm sevgilisi de bu yurtta kalıyor evet hatırladım. bana ne lan? neyse neyse neyse..... manic street preachers ile geceyi kapatıyorum diyorlar ki "kevin carter". bu şarkı benim gibi yatağa yatıp uyuyamayanlar için. uyuyanların ben taa...
hebe hübe kem küm
(ben bu yazıyı editlerkene judah johnson dan be where i be çalıyordu. bilginize..)
Pazartesi, Nisan 02, 2007
rete e
bir de nükleer santral kurma çalışmaları hız kazanmış. elin oğlu söktüğü santrali ülkemizde kuracak bildiğim kadarı ile. mantıklı bir tarafı varsa bizim eve de bir tane kuralım arkadaş? adamlar kullanmış, bakmış zararlı ya da çok zararlı. söküyor yerinden. eee elinde kalacak değil ya. kakalaması lazım birilerine. bu birileri neden her zaman biz oluyoruz , orası da muamma, burası da muamma, şurası zaten muamma idi. sen sök eski santralini, rüzgarı , güneşi kullan enerji elde etmek için. söktüğün zikindirik santrali de türkiye'ye kur. oldu canım, oldu güzelim. zaten şans eseri yaşıyoruz bu topraklarda. iyice zorlaştır işimizi.....
hebe hübe kem küm
Tv
Öncelikle reality şov mudur nedir, olayın boqu çıkmış onu gördüm. her kanalda en az bir tane olmak şartıyla can sıkan "ünlüyüm, ünlüsün, ünsüz" yarışmaları virüs gibin, ne bileyim bir bakteri gibin her yeri sarmış sarmalamış. Show tv de şarkıcı ünlülerin eğitmenlik yaptıkları diğer ünlüler çıkıp şarkı türkü söylüyor, birincisi bu. show tv de bu hafta yayına başlayacak olan bir diğer yarışma ise dans eğitmenlerinin eğittiktileri "ünlü"lerimizin dans şovlarını sergileyecekleri bir yarışma. üçüncüsü star tv de başlayacak olan ünlüler sirki. burada ise sirk eğitmenleri yine "ünlü"leri eğitiyor ve onlar da sirk numerolarını sergiliyorlar (ya da sergileyecekler) eski tgrt yeni fox da ise ünlü şarkıcılar yurdum insanlarından seçtikleri kişicanlarla çalışıyorlar, şarkı söylüyorlar yine. bunlar aklıma gelenler. dahası varsa da habarım yok. şimdi öncelikle bu buzda dans , buzda kırık çanak yarışmasından sonra pörtleyen " unutuldu birer birer eski ünlüler eski ünlüler" sahalara dönüyorlar. ünlüler çiftliği sonrasında neden pörtlemediği ise ayrı bi soru işareti kafalarda... orada da ünlüler yarışıyordu vs ama hemen ertesinde sapıtmamışlardı. buzda dans popstar çeşitlemelerini geride bıraktı, nasıl ki popstar, reality "gelin-damat-gaynana-evde mapıs" yarışmalarını unutturduysa.
gazetelerin "geleceğin popüler meslekleri" adı altında derledikleri haberlerin içeriği değişmeli bence. artık geleceğin geçmişin popülaritesi tv den geçiyor. eskiden de böyleydi ama kendini gösterme zor bir durumdu. şimdi o da kolaylaştı. at kendini bi jüri önüne. ağla, zırla, küçük emrah bakışları at, "ben çok yalnızım biliyorrrr muusssuunn" diye feryat et. kırık dökük bir kınalı kuzu, bilemedin kınalı yapıncak öyküsü uydur. sonra patlasın flaşlar, yapılsın röportajlar. 5 ay sonra unutuldun mu? hiç dert değil al eline bi bıçak, bir tabanca. çatış birileri ile. olmadı çık murtaza bana tecavüz etti diye beyanat ver. bu da seni bir 3-4 ay götürsün. sabah programlarına katıl. teyzelere "e nerde alkış" diye sor. abuk sabuk açıklamalar yap. hımm yine unutuldun di mi. o zaman baştan sar. bu sefer başka programlara, yarışmalara katıl kısır döngü başa dönsün. bir süre idare et işte. sonra o tanınmışlıkla bir iş yaparsın umuyorum. olay bundan ibaret. eşşek gibi çalışıp bilmem kaç milyon öğrenci içerisinde burun farkıyla üniversiteye girme. mezun olma. iş bulma sorunları yaşama.aylak aylak gezme. bilmem kaç sene okuyup alakasız işlerde çalışma. iki kuruş maaş için adam olmayan adamların altında ezilme. kendini ispat etmek için yırtınma. hiç birşey yapma. sabahtan akşama kadar karşısında ömür çürütülen aptal kutusunu al sırtına.vur kendini yarışmalara.....
hebe hübe kem küm
Perşembe, Mart 29, 2007
Nerede Bu ODTÜ lüler
Aha da burada!!! Eee ne olacak şimdi? Ne yapmam lazım?
Hebe Hübe Kem Küm
Çarşamba, Mart 28, 2007
aha da ne buldum
hebe hübe kem küm
hebe hübe kem küm
Noluyo?
Salı, Mart 13, 2007
Wanted

Cuma, Mart 09, 2007
dayanamıyorum
ilk kurbanımız başlık olarak "KADINLAR NE İSTER?" İ kullanmış bakalım gerisi nasıl gelmiş.....(beyimiz 46 yaşına gelmiş bu arada)
""BEN, OKURUM. SEN OKURMUSUN?BEN, DÜŞÜNÜRÜM. SEN DÜŞÜNÜRMÜSÜN. BEN, MERAK EDERİM. SEN MERAK EDERMİSİN?BEN, TARTIŞIRIM. SEN TARTIŞIRMISIN?YAŞAMA POZİTİF BAKMAK BENİM TEMEL FELSEFEM. HEP NEGATİFSEN YOLUN AÇIK OLSUN.SEVGİYLE BÜYÜDÜM BEN. SEVGİSİZSEN GÜLE GÜLE.PAYLAŞMAYI SEVERİM BEN. PAYLAŞACAĞIN BİR YAŞAMIN YOKSA UĞURLAR OLA.´SANATÇILAR VE BİLİM İNSANLARINA SAYGILIYIM, ÇÜNKÜ DÜNYA´YI DEĞİŞTİREN ONLARDIR. ´DİYE DÜŞÜNÜP,ONLARDAN BESLENİYORSAN GEL YANIMA""
öncelikle başlık ile yazılanlar arasında zerre uyum yok. adam "ben neyim, ne isterim" deseymiş daha iyi olurmuş. özetle diyor ki: ulan 46 yaşıma geldim bir tane kafası çalışan kadın bulamadım(haklı da biraz hehe) geçen ay kazı çalışmaları sırasında temel felsefe keşfettik çok mutluyum. sevgile büyüdüm ben. annem, babam, akrabalarım, bakkal ali amca, manav hayri, terzi agopyan ohoooo. sevdik sevilmedik seveni sevemedik....
bir diğer eleman ise başlık olarak şunu seçmiş kendine :Eşi güzel olan erkek mutlu,çirkin olan ise filozof olur.(Sokrates)
eyvallah haklısın baba diyoruz.içeriğe geçelim bi de
""Ankara,bazan da Istanbul´da yaşıyorum.3-5 satırla kişilerin anlatılabileceğine inanmıyorum.Profil okuma zahmetine katlananlar,biraz fikir sahibi olduktan sonra iletişim kurmaya karar verirlerse tanıma fırsatı da doğmuş olur.Mesaj yollayanlar iletisim bilgileri verirse iyi olur.""
hem ankara da ki hem de istanbul da ki bayanlara selam ederim. ben seçilmem seçerim. bakarsın mükemmel ötesi resimlerime(ki sorun olmayacağını bilsem resimleri de koyacam buraya ki o zaman asıl komediyi görün siz. adam bi yazıyor, resme bakıyorsun "ulan bu mu yazmış bunları" diye bakakalıyorsun..garip vesselam) elenktirik alıyorsan görüşürüz belki.
Aklını kullanmasını bilen,kalender,kendine güvenen ve eli yüzü düzgün türden bir bayan aradığını belirtmiş. kalender kelimesinin kullanıldığı yere bakarak zarf olduğuna kanaat getirdim ben ki zarf olarak kullanılınca ne anlama geliyor bakalım:"Özensiz, kılıksız bir biçimde" merak edenler tdk dan kontrol edebilir. bunun yanında üstü kapalı bir şekilde "yahu bi entelim bi entelim sorma dadımdan yenmiyor" kaygılı sevilen şair, yazar, oyuncu ve de filmlerden bahsedilmiş. Camus yü çok seviyormuş. benim bildiğim Camus seven adam netten bağyan(karı demek isterdim burada ama bazı arkadaşlar çok pis bi kelime olduğu konusunda ısrarcılar. ama kullanması çok çok zevkli) aramaz.
Çarşamba, Mart 07, 2007
dizi olduk
her şey hayatımıza lost un girmesiyle başladı. uzun bir süre uzak durup sonradan dahil olduğum " lost manyak dizi" çevresinde işler gayet iyi ilerliyor. her bölüm 1-2 güne kalmadan internette paylaşım forumlarında yerini alıyor. binlerce kişi indiriyor. sözlükte sayfalarca bölümler eleştiriliyor, teoriler öne sürülüyor. bununla yetinemeyen insanlarımız (bu insanlar sadece yurdum insanını kapsamıyor. dünya çıldırmış durumda) forumlar, siteler açıyor. olay gayet enteresan bir hal aldı demek yetersiz kalıyor. öyle örneklerle karşılaşıyor ki insan (ben de buna dahilim) işimiz, gücümüz, derdimiz tasamız kalmamış hayatımız lost olmuş. üst üste izlenen bölümlerin gecesinde rüyamızda adada maceradan maceraya koşuyor, locke la tartışıyor, kate e asılıyor, jack ten yardım istiyoruz. benim gördüğüm rüyalar daha da garip. adayla sınırlı değil. golden globe ödül töreninde dizi ekibiyle beraberim, tören sonrası verilen yemekte kate ile aynı masadayız, jack karşıdan pis pis bakıyor. bu durumda sawyer triplerine girip "hey" ile başlayan ve enteresan takma adlarla devam eden söylemlerimi sıralamam gerekiyor ama uyanıyorum.
bir örneği paylaşmak isterim. sözlükte dolanırken denk geldim ve "bir ben değilim, oh be" diye sevindim. aşağıyı bi oku bakalım:
"anamı ağlatan dizidir bu.iki tane uyku nedir bilmez uykuyu sevmez 10 aylık bebeğimle zaten gecelerin gündüzden farkı yok. bir de aralara lost sıkıştıracağım diye anam ağlıyor. evdeki masraflar dizboyu ona rağmen gittik laptop aldık, iş dönüşü serviste lost izliyorum. hayvan gibi kulaklıklarım var, hiç kibar görünmüyor. omzuna müzik seti koyup müzik eşliğinde yaylanan zencilerden hiçbir farkım yok.geceleri rüyamda aaron' u görüyorum, meğerse benimkiler uyanmış ağlıyor oluyor.uyku sersemi yataktan fırlıyorum, mutfağın ışığı yanmıyorsa kapının oradaki havlunu gölgesi şerefsizim ki eko' nun kafaya benziyor, ödümü koparıyor.gün geliyor yatakta bi yandan ekrana bakıyorum bi yandan oğlanı emziriyorum. ekranın ışığı oğlanın yüzüne gelmesin diye bi yastıkla da gölge yapmaya çalışıyorum.insanlıktan çıktım yarabbim!maymun oldum bütün şirkete, daha dün akşam ineceğim durağa geldim, bölüm bitmedi diye revirci abi bizim şöförü oyalamaya çalışıyordu. servisten bir inişim var elimde kulaklık, çantamın fermuar açık, şarj aleti çantadan sarkmış.computer açık kalmış, bi yandan acaip sesler çıkıyor...3. sezona gelsek de şu işkence haftada bire düşse, iki gram uyusam, sabah sabah aysuna "keeeeeyttt" diye seslenmesem.bu arada serviste bi adam var aynı john locke, işin garibi adamın hangi bölümde çalıştığını bilmiyorum, fabrikada da hiç karşılaşmadım;ulan?"
terelelli temcik nickli birisi yazmış. okurken bir yandan yuh diyorsunuz ama halinden anlıyorsunuz. aynı şiddette olmasa da siz de onunla aynı kaderi paylaşıyorsunuz. arkadaş sohbetleri artık tamamen lost üzerine kurulu "bilmem kim şöyle yaptı acep böyle mi olacak", "abi kate jack i seçsin sawyer adam değil", " go sawyer go, best cagemate ever" gibisinden.
dönem arasında uzunca bir ara veren diziden kopmak zor olmuştu. o boşluğu nasıl dolduracağız diye düşünerken elimizde nip/tuck bölümleri geçti. başladık nip/tuck izlemeye. estetik cerrahi, seks, karma karışık insan ilişkileri.... diye giden bir dizi olayla ilgilenir olduk. cristian gibi playboy olmak istedik, sean ın sahip olduğu aileden bir porsiyon sipariş ettik, estetik ameliyat olmak isteyen tevir çeşit insan gördük. pek çekici gelmese de büyüsüne kapılıp bölüm bölüm izledik.
eldeki nip/tuck lar bitti. evet fanatikler gibi internette paylaşım programları, forumlar dolanmadık. yeni bölümler indirmek için interneti sömürmedik çünkü bağlantı kötüydü. bir bölümü indirmek bir gün alacağı için sağdan soldan toplayıp izlemesi daha kolayımıza geldi.
korsan film satan amcalarım artık sadece filmlerle yetinmeyip dizilerin sezon dvd lerini de satmaya başladı. pan's labyrinth var mı diye sorarken arkamızdan "scrubs ın kaç sezonu var abi" sorusunu duyup "hımmm scrubs evet heheheh" diye sevindik. teee istanbul dan bir arkadaşım bize scrubs dvd leri yolladı. oturduk bir güzel onları da izledik. hatta yetmedi tekrar tekrar izledik. sonumuz ne olacaktı?
(((burada bir parantez açıp, sadece dvd den vs den dizi izlemediğimi de belirteyim. evde olduğum zamanlar açıyorum kanalları (ki genelde cnbc-e ve e2 oluyor, uyducuyuz biz....) six feet under, the x files, smallville, desperate housewives, my name is earl, two and a half man, prison break, 24, according to jim, malcolm in the middle, simpsons, family guy, married with children,cheers, the closer... diye giden bir liste takip alanımda. hiç biri de sıkıcı değil. gayet eğlenceli. severek takip ediyorum)))))
eldeki dizileri tükettik. yeni bölümlerinin yayınlanmasını ve internette bizlerin tüketimine sunulmasını bekledik. boş vakitlerde teker teker indirdik ve izledik. şimdi ise arayan belasını bulur diyerek göz atmadığımız dizilere sardık. daha doğrusu tek bir dizi. heroes. amerika da birinci sezonunu tamamlamadı daha. elimize geçen 11 bölüm bittikten sonra merak ettim neler olacak diye. diğer bölümleri kendim indirmeye karar verdim. 17 ye kadar indirdim izledim. 18 i indiriyorum şu an. ama neden izliyorum. hoşuma gidiyor ama nesi? sadece heroes için geçerli değil bu. neden dizi bağımlısı olduk. özellikle de bir kesim. 20-35 yaş arası olduğunu tahmin ettiğim bir grup insan hayatımızı dizi izleyerek geçirir olduk.
desperate housewives izledik dışarıdan ne kadar güzel görünse de aslında kendi içinde hayatlarımızın pek ışıltılı olmadığını anladık. herkesin bir sırrı vardı.
malcolm in the middle izledik, problemli bir aileye sahip olan tek çocuk olmadığımıza sevindik. problemli olmanın yanı sıra başarılı , zeki, uyanık olunabileceğini de anladık. kaka değildi problemli olmak...
lost izledik. dünyayı uçaktan düştüğümüz ada varsaydık. çevremizdeki insanların yaptıkları hareketlerin geçmişlerinde yaşadıkları olayların bir sonucu olacağını anladık. ne kadar iyi görünsek, yine de karanlık bir yüzümüz olduğunu anladık...
heroes izledik, hep hayalini kurduğumuz "doğaüstügüçler" e sahip olursak hayatın güllük gülistanlık olmayacağını anladık. birden bire gelişen yeteneklerimizin bizi özel kılmaktan çok, sorunları sırtımıza yükleyebileceğini anladık....
peki bu diziler ve çekilecek olanlar olmasa biz bunları bilmeyecek miyiz? bal gibi de farkındayız hayatın, çevremizde olup bitenlerin ama öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bunları görmeye fırsat bulamıyoruz, gözümüzün önündekileri görmezden geliyoruz. dışarıdan bir uyarıcı tarafında dürtülmeye alışmışız. dürtülmediğimiz zaman koyun gibi yaşıyoruz.
meee leye mee leye dizi izliyoruz....