Görmezden geldiği şeylerin insana ilerde sorun çıkartacağını belli eden işaretler vardır heryerde. Her insan bunu farkedemez. Her farkeden bunu doğru yerde ve zamanda doğru bir şekilde yorumlayamaz. Ama bazılarımız da vardır ki hayatın içine-kenarına köşesine saklanmış uyarıları bulup çıkartır ama ilgilenmez. Çünkü inanır. Hata yapar inanmakla ama inanmaya ihtiyacı vardır. Yorulmuş tetikte olmaktan her an. Hayata sadece tetikte olup , kendini saldırılara karşı korumak için gelmediğini hisseder. Günün birinde bütün bunlardan elini ayağını çekip inandığı şeyin kendisini savunmasını bekler. Acaba doğru şeye mi inanmıştır?
Akla hayale gelmeyecek senaryolar içinde bulunca kendini inancını yitirir. Ama üzüldüğü şey inancını kaybetmek değil, inancını kaybetme biçimidir. İlk başta farkettiği işaretlere önem vermemekle başlar pişmanlık. Daha sonra bu hatanın üzerine inşaa ettiği yanılsamalarla, içine girdiği körebe oyunun tek oyuncusu olduğunu anlar. Gözlerini bağlayan kumaş eskidikçe lime lime dökülür gözlerinden. O zaman farkeder ki kendi kendini kandırmış bunca zaman. İlk başta donakalır. Ağzından bir kelime çıkmaz, aklından bir düşünce geçmez bir süre. Çaresiz bakışlarla çevresinden yardım bekler.
Uçsuz bucaksız gibi görünen bu yerde yalnızdır, destekçisi yoktur. Kendini savunmak ister ama neye karşı? Hiçe.... ama az sonra anlar ki bu çırpınmanın bir anlamı yok. Hiç onu duymaz, görmezden gelir. Hiç olmasını sağlayan boşluğu doldurmaya çalışan, bu don kişota tepki vermez. Ama onu içinde barındırarak hiçlikten çıktığını artık bir hiç olmadığını anlamaz.